Sezar’ın ifadesine göre, rejimin en üst düzey yetkilileri tarafından verilen emirle, işkence sonucu hayatını kaybeden tutukluların fotoğrafları düzenli olarak çekiliyordu. Başlangıçta günde 10-15 civarında olan bu sayı, zamanla 50’yi aşmıştı. Cesetler, genellikle Tişrin ve Harasta askeri hastaneleri ile Mezzeh Askeri Hastanesi’nin otoparkında toplanıyor ve fotoğraflanıyordu.

Güvenlik birimlerinin yöneticileri, tutuklu kurbanların ceset fotoğraflarıyla Esed rejimine mutlak sadakatlerini ifade ediyorlardı” diyen Sezar, bu vahşetin boyutlarını gözler önüne serdi.

Sezar, fotoğrafları saklamak için büyük bir risk almıştı. Giysilerinin içine, ekmeklerin içine ve hatta vücudunun içine saklayarak bu kanıtları ülke dışına çıkarmıştı. Yakalanma korkusu her zaman üzerineydi ancak insanlık adına bu görevi yapmaya kararlıydı.

Sezar’ın ifadesine göre, rejim, işkence ve katliamları gizlemek için sistematik bir şantaj ağı kurmuştu. Tutukluların ailelerini tehdit ederek, seslerini kesmeye çalışıyordu.

Yaşlılar, kadınlar, çocuklar demeden herkes bu vahşetin kurbanı olmuştu. Tutukluların isimleri yerine numaralarla anıldığını ve ölüm nedenlerinin daima “kalp ve solunum yetmezliği” olarak gösterildiğini belirten Sezar, rejimin bu suçları örtbas etmek için her yolu denediğini söyledi.

Sezar, bu kanıtlarla Suriye rejiminin savaş suçlarından yargılanmasını istiyor. ABD hükümetinden ise “Sezar Yasası”nı iptal etmemesini ve Suriye halkına yönelik yaptırımları kaldırmasını talep ediyor.