Gazze’de bombardıman sonrası dumanlar gökyüzünü kaplarken, bombaların isabet ettiği masum bedenler parça parça yollara saçılıyor. Saldırıdan kurtulabilenler ilk şokun ardından toprağı kanla boyayan cesetlerin başına koşuyor. Etrafa saçılmış ceset parçalarını avuçlarıyla topluyor..
Yoldan çevrilebilecek bir araç, anında olay yerine intikal eden tam teçhizatlı bir ambulans ya da hastaneye ulaşmaları halinde muhtemelen boş bir hasta yatağı bile bulamayacaklar. Gazze’de her gün tekrarlanan bu sahnenin adı soykırım. On binlerce masum canın uğruna kurban edildiği vahşet.
Gözü dönmüş Yahudi katiller, canavarlasmış benlikleriyle, Filistin toprağını kan ve gözyaşıyla suluyor. Evlerini, hastanelerini, okullarını içindekilerle birlikte havaya uçururken sevinç naraları atıyor.
Dünya ise bu soykırıma sessiz kalıyor. Hiçbir lider, bu vahşete karşı ses yükseltmiyor, ordular bu soykırıma dur demiyor. Filistinliler, kaderlerine terk edilmiş, emperyalist şeytanların güç birliği yaptığı bu acımasız savaşta yapayalnızlar.
Oysa Fransa’da 17 kişinin ölümü sonrası bütün liderler, bir anda dünyanın başkenti oluveren Paris’e koşmuştu. Davutoğlu ve Abbas’ın da aralarında olduğu 40 ülkenin lideri kol kola girmiş, ölen 17 kişinin ardından Fransa’yla dayanışma için 1,6 milyon kişiyle beraber yürümüştü.
Peki ya Gazze? Gazze’de katledilen onbinlerce müslümanın İslam Peygamberine hakaret eden 17 Fransız kadar değeri yok mu? Hangi lider Gazze’ye gitti dayanışma için, hangisi yürüdü yıkımın ve ceset kokularının sardığı şeridi baştan başa?
Şu anda Filistin’de zamanaşımı olmayan korkunç bir insanlık suçu işleniyor. İsrail ve ABD şer odakları öncülüğünde işlenen bu soykırıma, dünya ülkeleri de seyirci kalarak ortak oluyor.
Kaynak: Mira Haber