1203751 1384789903

“Nakba’da atalarımız evlerine dönemedi, biz Gazze’nin kuzeyine dönebilecek miyiz?”

Bir yıl kadar önce, ailem ve ben Gazze’de basit bir hayat yaşıyorduk..

Lise öğrencisiydim ve okul yılı yeni başlıyordu. Elimden gelenin en iyisini yapmayı, çok çalışmayı ve derslerimde en yüksek notları almaya hedefliyordum.

Bir hayalim vardı ve onu gerçekleştirmek istiyordum.

Ama hayal kurma ve plan yapma hakkımızın olmadığı bir coğrafyada yaşadığımı henüz anlayamamıştım.

Bu kanlı savaşın ilk gününde, bunun sadece birkaç gün süreceğini ve kabusun kısa süre içinde sona ereceğini zannetmiştik. 

9 Ekim 2023’te Gazze Şehri’ndeki el-Nasr caddesindeki evimizin önünde korkunç bir İsrail bombardımanı oldu. Katliam dolu bir gündü.

Bir gece saat 01:00’de tam yatmak üzereyken bir komşumuz kapıyı çaldı.

İsrail ordusunun yanımızdaki bir binayı boşaltmamızı emrettiğini bu yüzden dışarı çıkmamız gerektiğini söyledi.

Gece yarısı çaresizce evlerimizi terk ettik, sokaklarda kaderimizi bekledik.

“Hayatta kalabilecek miyiz yoksa son gecemiz mi olacak?” Bu soru o gece aklımızdan hiç çıkmadı.

Sonuçta bu yanlış bir alarmdı.

O gece, İsrail ordusunun bizi gergin ve can havliyle koşarken görmekten keyif aldığına şahit oldum. Kadın kıyafetleri giyip evlerimizi ve mağazalarımızı vahşice yağmaladıkları, bizimle alay ettikleri ve insanlıktan çıktıkları o iğrenç videoları gördük.

Evlerimize geri döndük ama içten içe hepimizde bir korku vardı.

Yerinden edilme

13 Ekim 2023’te evimiz, canını kurtarmak için evlerini terk etmek zorunda kalan insanlarla doluydu.

Tekrar evimizi terk etmemiz gerektiği, ancak bu sefer güneye gitmemiz gerektiği söylendi.

Durumu daha da üzücü ve içler acısı hale getiren şey ise babamın Suriyeli olması nedeniyle güneyde bizi evlerine kabul edebilecek insanları arayabileceği herhangi bir bağlantısının olmamasıydı.

“Güneyde akrabam olmadığı için nereye gideceğimi bilmiyorum” dediğini hatırlıyorum.

Evimizden ayrılıp Han Yunus’un güneyine doğru yola koyulduk. Bu, şimdiye kadar yaşadığım en korkunç duyguydu, evimizin tanıdık konforunu bırakıp bilinmezliğe doğru ilerlemek.

Anne tarafındaki akrabalara gittik Yaklaşık 30 kişiyle beraber küçük bir daireye sığındık. Gittiğimiz dairenin geniş bir oturma odası vardı ama sadece bir yatak odası vardı. Bu küçük yere sığabilmek için sayımız oldukça fazlaydı.

Han Yunus’ta iki ay kaldık.

Evet zordu, ama durumumuzun sokakta yaşamak zorunda kalan birçok Filistinli’den daha iyi olduğunun farkındaydık. 

İsrail ordusunun Han Yunus’u savaş bölgesi ilan etmesinin ardından her şey iyice kötüleşti ve yeniden yerlerimizden edildik.

Rafah’a doğru devam ettik, orada kiralık bir daire bulduk. Yaşam için gerekli olan temel ihtiyaçlardan yoksunduk. Ancak yaşamak ve kaderimize razı olmak zorundaydık. 

Hayatta kalmak

20 Aralık’ta Allah bize yaşamak ve hayata tutunmak için bir şans daha verdi. Öyle ki, kiraladığımız dairenin bahçesi bombalandı ama mucize eseri biz kurtulduk.

Burada güvenli yer diye bir şey yoktu, ne Gazze şehrinde, ne Han Yunus’ta, ne de Refah’ta..

Yeni yıla üşüyerek, aç ve hasta bir şekilde başladık, sabırla bu kabusun bitmesini bekledik.

Ancak Aralık ayından bu yana İsrail’in bu korkunç saldırısı aylardır devam ediyor.

Mayıs ayının başlarında, ateşkes konuşulmaya başlandığında saldırıların durdurulacağını sanmıştık. Haberler umut verici göründüğü için kısa bir süreliğine de olsa mutlu olmuştuk.

Ancak sadece birkaç gün sonra, bir sabah uyandık ve İsrail ordusunun bölgemizi artık bir savaş bölgesi olarak ilan ettiğini ve “güvenli” bölgelere kaçmamız gerektiğine dair bir uyarı aldık. İsrail ordusu “Rafah bir savaş bölgesidir” dedi. Gazze Şehri’ni, Han Yunus’u ve en sonunda Rafah’ı da boşaltmamız isteniyordu. 

Oradan oraya sürüklenen yüz binlerce Filistinli gibi, Han Yunus’un batısındaki el-Mavasi’ye gittik ve o günden beri orada çadırda kalıyoruz.

Bu hayata uyum sağlamak zordu ama kabullenmekten ve acı gerçekle baş etmekten başka çaremiz yoktu.

Çaresiz kalıp sığındığımız el-Mevasi’nin de güvenli olmadığını biliyoruz.

13 Temmuz’da bulunduğumuz bölgeden sadece 15 dakikalık yürüme mesafesindeki bombaların sesini duyduk. İsrail ordusu o gün onlarca kişiyi öldürdü ve yüzlercesini yaraladı.

Yaklaşık bir yıldır evlerimizden, hayatlarımızdan, güzel günlerimizden ve tatlı buluşmalarımızdan uzaktayız. Odamı, yatağımı ve hissettiğimiz güvenliği ve konforu özlüyorum. Mutfağımızı, Gazze denizini ve 7 Ekim 2023’ten önceki hayatlarımıza dair her şeyi özlüyorum.

Öyle bir noktaya geldik ki, Nakba’dan sonra atalarımız, etnik olarak temizlenen El-Kuba köyüne gelen annemin ailesi evlerine dönemediyse, bizim Gazze’nin kuzeyindeki evlerimize dönmemizin imkanı var mı?

Dünya soykırımı izlerken ve hatta silahlandırırken, bu topraklar da bizden çalınacak mı? Emekli İsrailli Tümgeneral Giora Eiland, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve İçişleri Bakanı Itamar Ben-Gvir gibi Filistin karşıtı bağnazların istediklerini elde etmesine izin mi verilecek?

Her seferinde bu savaşın sona erdiğine dair müzakere haberlerini duyduğumuzda umutlanıyoruz ve belki geri döneriz diyoruz.

Ama ertesi gün, yeni tahliyeler ve yeni yer değiştirmeler hakkında haberler duyuyoruz. Sonra her zamanki soru tekrar soruluyor: İnsanlar nereye yer değiştirecek? Nereye gideceğiz? Hiç eve dönebilecek miyiz?

(Dema Afif, Gazze Şehri’nden bir lise öğrencisidir)

Çeviri: Mira Haber

Bir Cevap Yazın