Meclisi ikiye bölündü: Şeyh Said hain mi, değil mi?

Meclisi ikiye bölündü: Şeyh Said hain mi, değil mi?

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin geçen hafta, yapım çalışmalarına başlanan bir bulvara, 1925’te iki yıl önce kurulan Cumhuriyet’e isyan eden Şeyh Said’in isminin verildiğini açıklaması, tartışma yarattı.

İYİ Parti, Şeyh Said’e yönelik ithamları şiddetle reddettiğini söyleyen İstanbul Milletvekili Mehmet Salim Ensarioğlu’nu disipline sevk etti. 

Meclisi ikiye bölündü: Şeyh Said hain mi, değil mi?

Daha önce Diyarbakır milletvekilliği de yapan Ensarioğlu, Cuma günü istifa ettiğini açıkladı.

Ensarioğlu isifa açıklamasında, “partinin demokratik kimliğinden vazgeçtiğini” ileri sürdü.

“Şeyh Said, Said Nursi ve Seyid Rıza bölgemin önemli değerlerindendir” diye konuştu.

“Benim açıklamalarımı disipline sevk kararı İYİ partinin merkez sağ iddiasını artık taşımadığının da vesikasıdır.” ifadelerini ekledi.

Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce de, “Şeyh Sait haindir. Bu konuda çok netim. Ben, Mustafa Kemal Atatürk’ün tarafındayım!” diye açıklama yaptı.

Diyarbakır Barosu “Şeyh Said’e hakaret ettiği” gerekçesiyle gazeteci Fatih Altaylı hakkında suç duyurunda bulundu.

Şeyh Said için “Türkiye’ye karşı İngilizlerle iş birliği yaparak daha Türkiye kuruluş aşamasındayken isyan etmiş, bu ülkeyi yıkmaya, bölmeye çalışmış bir haysiyetsiz, bir şerefsiz” diyen Altaylı’ya, DEM Parti ve HÜDA PAR da tepkisini geciktirmedi.

Peki Şeyh Said gerçekten hain mi?

Meclisi ikiye bölündü: Şeyh Said hain mi, değil mi?
Şeyh Said Harekatı’nın başlangıç durumunu gösteren TSK’ya ait askeri harita.

Genç vilayetinin kazası Darahini’yi basarak 16 Şubat valiyi ve öteki görevlileri esir alan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Bu bildiride ‘din uğruna savaşanların lideri’ anlamına gelen mührünü kullandı ve herkesi din uğruna savaşa çağırdı.

Şeyh Said’in emrindeki yaklaşık 10.000 kişilik bir kuvvet Diyarbakır’a saldırdı ve kuşatma altına aldı.

Kuvvet halkın yardımı ile Diyarbakır içine girebilmeyi başardı. Bunların varlıkları garnizon tarafından fark edildi. Ağır bir çarpışma sonrası şehre sızan grup bozguna uğratıldı ve sadece birkaçı kaçabildi. Kuşatmanın başarısız olduğunu gören Şeyh Said, kuşatmayı kaldırdı ve adamlarını Diyarbakır’dan çekti.

“Mustafa Kemal hükümeti dini batırıyor”

Meclisi ikiye bölündü: Şeyh Said hain mi, değil mi?

Şeyh Said’in isyanından önce İstiklal Harbi’nin önde gelen paşaları, Mustafa Kemal hükûmetinin din aleyhtarı ve totaliter siyaset yürüttüğünü iddia etmiş ve bu nedenle 17 Kasım 1924’te Cumhuriyet tarihinin ilk muhalif partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF)’nın kuruluşunu ilan etmişlerdi.

Genel Başkanlığını Kazım Karabekir’in yaptığı TCF’nin tüzüğüne, “Madde: 6, Fırka (parti), dinî düşünce ve inançlara hürmetkardır” şeklinde bir ibare konmuştu.

TCF yetkililerinden Yarbay Fethi Bey; “Terakkiperverler dindardır. Halk Fırkası dini batırıyor. Biz dini kurtaracağız ve muhafaza edeceğiz

Şeyh Said hadisesinden iki hafta önce, 1925 Ocak ayı sonlarında, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Erzurum Milletvekili Ziyaeddin Efendi, TBMM kürsüsünde, iktidardaki CHF’nin icraatlarına ağır eleştiriler yönelterek;

Yeniliğin işret (içki içme), dans, plaj sefasından başka bir şey ifade etmediğini, fuhuşun arttığını, Müslüman kadınların edeplerini kaybetme yolunda olduklarını, sarhoşluğun himaye, hatta teşvik olunduğunu, en önemlisi dinî duyguların rencide edildiğini, yeni rejimin sadece ahlaksızlık getirdiğini, rezil bir yönetimin memleketi çamurların içine sürüklediğini” ilan ediyordu.

“Din elden gitti!” 

Meclisi ikiye bölündü: Şeyh Said hain mi, değil mi?

Şeyh Said, 13 Şubat 1925 Cuma günü, Piran camisinde verdiği vaazda halka şöyle sesleniyordu:

“Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı ve din mektepleri Millî Eğitim’e bağlandı. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim.”

Şeyh Said, direnişe destek vermeleri için Alevi Zaza aşiret reisleri, Kürt bey, ağa ve aşiret reisleri ile Ergani’deki Türk bey ve ağalarına da aynı imza ile mektuplar gönderdi ve onları Kemalist yönetime karşı ortak mücadeleye davet ederek yardım istedi. Yayınlanan beyannamelerden birinde,

“Kurulduğu günden beri din-i mübini Ahmedi’nin İslam temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur’an’ın ahkamına aykırı hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i İslam’ı sürdükleri için, gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün İslamlar üzerinde farz olduğu, Cumhuriyetin başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye Muhammed’in şeriatına göre helal olduğu…”hususlarına yer veriliyordu.

Şeyh Said, Varto’daki Alevi Zaza olan Hormek aşireti reisleri Halil, Veli ve Haydar Ağalara gönderdiği mektupta da söyle yazıyordu:

“Din-i mübini Ahmedi’yi, kafir olan M. Kemal’in yedi zulmünden tahlis etmek (kurtarmak) gazası niyetiyle Susar’a hareket edildi. Bu gaza ve cihad, mezhep ve tarikat tefrik edilmeden, ‘Lailahe illallah Muhammedün Resulüllah’ diyen bütün İslam muvahhidleri üzerinde farz olduğundan, büyük bir gayret ve şecaat sahibi olan Müslüman aşiretinizin de şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye ve bu cihad-ı ekbere itba’ edeceğinize itimadım berkemaldir. Ya eyyühel-ensar, dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin (imansızların) elinden kurtaralım, size istediğiniz yerleri verelim. Bu dinsiz hükûmet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihad farzdır.”

Cumhuriyet kurulduktan ve halifelik kaldırıldıktan sonra Şubat 1925’te başlayan Şeyh Said İsyanı iki ay sürdü.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde merkezi yönetime karşı girişilen ve birçok çaplı Kürt aşiretin destek verdiği hilafet yanlısı isyan Şeyh Said’in 27 Nisan 1925’te yakalanmasının ardından bastırıldı.

Şeyh Said dahil 50’ye yakın kişi İstiklal Mahkemesi’nde yargılandıktan sonra 29 Haziran 1925’te Diyarbakır’da idam edildi.

İsyan bastırılırken çok sayıda gazete kapatıldı, bazı gazeteciler de İstiklal Mahkemeleri’nde yargılandı.

Bu dönemde, muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da 3 Haziran 1925’te kapatıldı.

Şeyh Said İsyanı’nın bastırılmasının ardından ilerleyen dönemde tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı; tarikatlar, ayinler ve özel kıyafetlerin giyilmesi yasaklandı. Ayrıca Şapka Kanunu çıkarıldı.

“Ölümüm, Allah ve din için..”

Meclisi ikiye bölündü: Şeyh Said hain mi, değil mi?

Şeyh Said’i ihbar edip yakalatan bacanağı emekli Binbaşı Kasım Ataç, Kürt asıllı olup Muş, Varto’da meskun bulunan Cibran aşireti mensubuydu.

Şeyh Said’in yakalanışından sonra, ilk sorgusunda ve mahkeme sürecindeki ifadelerinde tüm bu süreç boyunca “kıyam” olarak nitelendirdiği hareketi, “şeriat düzeni kurmak” için gerçekleştirdiğini söylüyor.

Şeyh Said, 5 Mayıs 1925 Salı günü Diyarbakır’a getiriliyor. 21 Mayıs 1925 tarihinde kayıt altına alınan ilk ifadesinde;

‘Diyarbakır’ı aldıktan sonra ne yapacak ve nereye gidecektiniz?’ sorusunu şu şekilde cevaplıyor: “Diyarbakır’ı aldıktan sonra hükûmetle haberleşecek ve şeriatı isteyecek ve kabulü halinde raiyyesi olacaktık. Benim maksadım bu dine bir hizmet etmekti.”

Şeyh Said idamından önce kendisine uzatılan kağıda yazdıkları ise, amacını en net şekilde özetleyen ifadeler olarak değerlendirilebilir.

Kağıda tam olarak şunları yazmıştır; “Benim ölümüm Allah ve din için ise darağacında asılmama perva etmem”…

Kaynak: Mira Haber

Bir Cevap Yazın