Cevlani’nin günümüzde birçok mücahide Genelkurmay’da yer vererek bu yolla onların itirazlarını dindirip bünyesine katması, bölgedeki güç dengelerinin değiştiği bir sürecin en dikkat çekici örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir. Tarihsel olarak bakıldığında, bu tür hamlelerin daha önce de yaşandığını ve sonuçlarının uzun vadede nasıl şekillendiğini gözlemlemek mümkündür.
Özellikle 1994 yılında Yemen’de yaşanan savaş sürecinde, El-Kaide bağlantılı bazı mücahitlerin Komünistlere karşı mücadele etmek için Sudan’dan Yemen’e geldikleri biliniyor. Şeyh Ebu Hubeyb es-Sudani’nin aktardığına göre, savaş sona erdikten sonra Ali Abdullah Salih rejimi, bu mücahitlere rütbeler ve mevkiler teklif ederek onları orduya ve güvenlik birimlerine entegre etmeye çalıştı. Görünürde bu entegrasyon, içeriden bir ıslah hareketi olarak değerlendirildi; ancak zamanla bu kişilerin sistemin parçası haline geldikleri ve rejimin yanında konumlandıkları ortaya çıktı. Nihayetinde, hükümetin sunduğu maddi ve siyasi imkanlarla, başlangıçta mücadele ettikleri sistemin bir parçasına dönüştüler.
Bu noktada, günümüzde Cevlani’nin izlediği yolun geçmişte Yemen’de yaşananlarla benzerlik taşıdığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Bugün, birçok mücahidin Genelkurmay’a dahil edilmesi, kısa vadede stratejik bir hamle gibi görünse de uzun vadede nasıl sonuçlar doğuracağı konusunda endişe vericidir.
Bunun birkaç nedeni var:
- Sistem Tarafından Emilmeleri: Cevlani’nin kadrosuna kattığı mücahitler, zamanla sistemin çıkarlarına hizmet eden birer aparat haline gelebilirler. Yemen örneğinde olduğu gibi, başlangıçta bağımsız bir hareket olarak görülen yapılar, iktidarın sunduğu imkanlarla giderek rejimin bir parçası olurlar.
- İdeolojik Sapmalar: Maddi ve siyasi kazançlar, ideolojik saflığın bozulmasına neden olabilir. Yemen’de olduğu gibi, bugün Cevlani’nin mücahitleri de zamanla ideallerinden sapabilir ve sistemin devamlılığını sağlayan
unsurlar haline gelebilir. - Halkın Güvensizliği: Geçmişte devrimci bir duruş sergileyenlerin bir süre sonra sistemin içinden konuşmaya başlaması, halkın güvenini sarsabilir. Yemen’de yaşananlar, halkın zamanla bu tür yapıların samimiyetinden şüphe duymasına neden olmuştu.
- Dış Etkiler: Tarih boyunca, iktidarın muhalif grupları kendi bünyesine dahil etme stratejisi, küresel güçlerin de desteklediği bir yöntem olmuştur. Yemen’de Ali Abdullah Salih’in yaptığı gibi, Cevlani’nin bu hamlesi de dış güçlerin yönlendirdiği bir süreç olabilir.
Ancak bu noktada, Cevlani’nin attığı adımların sadece askeri ve siyasi bir entegrasyonla sınırlı olmadığı da dikkat çekmektedir. Son dönemde yaşanan gelişmeler, onun yönetiminin giderek Batı tarzı yönetime daha fazla uyum sağladığını ve birçok İslami ilkeye ters düşen uygulamalara izin verdiğini göstermektedir.
Suriye’deki iç savaşın başlangıcından bu yana, muhalif gruplar arasında liderlik eden Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) ve lideri Ebu Muhammed el-Cevlani, zamanla ideolojik ve stratejik değişimlere uğramıştır. Bu değişimler, rejimin ele geçirilmesi ile birlikte açıktan dile getirilmeye başlanmıştır. Başlangıçtaki devrimci ideallerle çelişen uygulamalara ve politikalarına yönelik eleştirileri beraberinde getirmiştir.
- Tevhid Sancağı’nın Kabul Edilmemesi ve yasaklanması:
HTŞ’nin, devrim sürecinde altında savaştığı ve birçok mücahidin sembolü haline gelen Tevhid Sancağı’nı resmi bayrak olarak kabul etmemesi, tabanında hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu durum, örgütün başlangıçtaki İslami kimliğinden uzaklaştığı ve daha pragmatik bir yaklaşım benimsediği şeklinde yorumlanmaktadır. Ayrıca batılıların eleştiri ile bir çok yürüyüşte bu bayrağa izin verilmemesi ve toplanması oldukça tepkiye neden olmuştur. Halk bunu protesto istemiyle 31 Ocak günü protesto eylemi düzenlemiştir.
https://www.mirahaber.com/hts-yon-degistirdi-halk-seriat-talebiyle-sokaklara-dokuldu-1513226.html
Link üniversitelerde yasak oluşuna dair: https://www.mirahaber.com/htsden-tansiyonu-yukselten-yasak-noel-agaci-zirvede-tevhid-bayragi-yerde-1512123.html
- Şirk Mekanlarına Müsaade: Seyyide Zeynep türbesi gibi şirk barındıran büyük yapılar korunmaya devam edilmekte ve bu tür yerlere dokunulmamakta hatta bizzat koruması güvenliği ve temizliği HTŞ tarafından sağlanmaktadır. Bölgenin Allah’a şirk koşulan en büyük tapınaklarından biri olan türbe (İmam Ali, İmam Rıza İmam Hüseyin türbelerinden hemen sonra gelir) kubbesi 5 ton altın kullanılarak kaplandığı söylenir.
https://www.milligazete.com.tr/haber/772603/seyyide-zeynep-turbe-ve-minaresi - Türbede bilinen belli başlı şirk unsurlarına gelince Allah’tan değil tevessül sınırları zorlanarak direkt olarak Seyyide Zeynep’ten yardım talep edebilmesi, özellikle türbe hudutları dâhilinde kendisi olmadan edilen duanın Allah’a iletilmediğini düşünme, kendisinden direkt yardım isteme, türbenin demir parmaklıklarına veya duvarlarına el sürerek bereket vereceğine inanma.
Türbe’ye adaklar adama, adak kesimi esnasında bölgede dağıtılan ve satılan el kitapçıları ( tapınma kılavuzlarında ) da geçtiği üzere:
Yā sāḥib al-qabr! Ya Sayyidati Zaynab In naja’tanī min hādhā al-karb, fa-li-ke qurban!
( Ey türbenin sahibi! Ey Seyyide Zeyneb Beni bu sıkıntıdan kurtarırsan senin için kurban keseceğim.”)
“Ey Seyyide Zeynep! Eğer dileğim gerçekleşirse senin için bir kurban keseceğim.”
Yā Sayyidatī Zaynab! In hadatha amrī, fa-sa’adhbaḥu laka qurbanan!
“Ey Seyyide Zeynep! Beni bu sıkıntıdan kurtarırsan türbene bir adak keseceğim.”
“Yā Sayyidatī Zaynab! In naja’tanī min hādhā al-karb, fa-sa’adhbaḥu lake qurbanan fī ḥaramika!”
“Idhā quḍiya ḥājātī, fa-sa’adhbaḥu kharūfan li-Sayyidatī Zaynab!”
“Şu işim olursa Seyyide Zeynep için bir koyun keseceğim.”
ve daha bir çok şirk koşulan sigalar ve rütieller (daha geniş bilgi için آداب زيارة قبر السيدة زينب ) kitapçığına bakabilirler. Ayrıca yine bölgede kitapçık halinde satılan bir bölümü farsça Adab ziyaret Aramgah Seyyide Zeynab klavuzu.
İbn Kayyim rahimehullah İgasetul lehvan adlı eserinde (şöyle demiştir: “Şirk ve tağutların yerlerinin yıkılmaya ve ortadan kaldırılmaya güç yetirildikten sonra bir gün dahi bırakılması caiz değildir. Çünkü bunlar küfrün ve şirkin sembolleridir ve en büyük münkerlerdir. Bunlara güç yetirildiği halde kesinlikle müsaade edilmesi caiz değildir. Kaldı ki bu adamalr devlet başkanı Cumhur başkanıdır. Şu halde bunların gücü yetmeyecek de kimin gücü yetecek?
Seyyide Zeynep Türbesi’ne yönelik herhangi bir müdahalede bulunulmaması, hatta imarı güvenliği ve korunması HTŞ’nin ideolojik tutarsızlığına işaret etmektedir. Bu tür kutsal mekanlara yönelik tavır, örgütün dini hassasiyetlerinin sorgulanmasına neden olmuştur..
- Eski Rejim Mensuplarına Af, Eski Mücahidlere Sertlik
HTŞ’nin, eski Esad rejimi mensuplarını hapisten salıverip subaylarını affederken, zamanında omuz omuza savaştığı Mücahidleri halen hapiste tutması da çelişki olarak görülüyor. Eski El Kaide, Cundulislam ve Hurras ed-Din gibi grupların tutuklu üyelerine karşı affedici bir tutum sergilememesi, çifte standart eleştirilerini beraberinde getirmiştir. Ayrıca IŞİD üyesi olma suçuyla bir çok eski Mücahid tasfiye edilmiş, kimileri de tutuklanmıştır. Bunun yanında protesto eylemi gerçekleştiren peçeli kadınlara da bu sert tavır gözden kaçmamıştır. Bu yaklaşım, örgütün kendi ideolojik yakınlarına karşı daha sert, eski düşmanlarına karşı ise daha yumuşak bir politika izlediğini göstermektedir.
- SDG’ye Yer Verilmesi: Yeni hükümette SDG gibi gruplara yer verilmesi, Cevlani’nin bölgedeki Batı destekli güçlerle uyum içinde çalıştığını göstermektedir.
- SDG ile İşbirliği ve Komünist Kürtlere Yeni Hükümette Yer Verilmesi
HTŞ’nin, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile işbirliği yapması 1 Ocak 2025’de Mazlum Abdi görüşmeleri üzerinden Amerika’nın ricası ile Genel Kurmaya dahil edileceklerini açıklaması tepki toplamıştır. Komünist Kürt unsurlara yeni hükümette yer verilmesine yeşil ışık yakılması, örgütün etnik ve ideolojik çizgisinde esneklik gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, bazı destekçileri tarafından devrimin ilkelerinden sapma olarak değerlendirilmektedir.
Ümmetçi bir Çizgiden Milliyetçi yapıya: Suriye Arap Cumhuriyeti kurulması
Savaşın başından Şam’ın ele geçirilmesine kadar tüm dünyadaki Müslümanları cihad’a davet eden HTŞ ümmetçi bir çizgide cihat ederek mevcut rejimi devirmeyi başardı. Devletin yapısını İslami bir yapılanma olarak beklenirken isminin bile islami olmaktan uzak oluşuna şahid olundu.
Mücahidler her anlamda ters köşeye yattıkları gibi bırak yapısı ismini bile İslam ile bağdaştırılmadığına şahit oldular. “Suriye Arap Cumhuriyeti” ismini benimsemesi, ümmetçi ideallerden milliyetçi bir yapıya geçiş olarak değerlendirilebilir.
Bu değişim, Suriye’nin tarihsel ve ideolojik arka planıyla ilişkilendirilebilir. Suriye, 20. yüzyılın ortalarından itibaren Arap milliyetçiliğinin önemli merkezlerinden biri olmuştur. Özellikle 1958’de Mısır ile birleşerek kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti, pan-Arap ideallerin bir yansımasıydı. Her ne kadar bu birliktelik kısa ömürlü olsa da, Suriye’nin Arap milliyetçiliği konusundaki eğilimini göstermektedir.
Günümüzde, yeni yönetimin “Suriye Arap Cumhuriyeti” ismini benimsemesi, ülkenin tarihsel kimliğine ve Arap milliyetçiliğine vurgu yapma çabası olarak yorumlanabilir. Bu tercih, ümmetçi bir yaklaşımdan ziyade, ulusal bir kimlik inşasını ve bölgesel dinamiklere uyumu hedefliyor. Her ne kadar Esed rejimi devrilse de dinamikleri olduğu gibi sapa sağlam ayakta duruyor. Bunu bir devrim değil, evrim olarak yorumlamak daha doğru olur. Suriye’deki yeni yönetimin bu isim tercihini, “ülkenin tarihsel ve ideolojik mirasının bir yansıması” olarak açıklasa da ümmetçi ideallerle başlayan bir mücadelenin, milliyetçi bir devlet yapısına evrilmesinin göstergesi olarak görülebilir.
“Din Allah’ın, Vatan Herkesindir” sözü
Yeni Suriye Arap Cumhuriyeti’nin Süveyde ilinde görevlendirilen Dr. Mustafa el-Bakur’un Dürzilere “Din Allah’ındır, vatan herkesindir” ifadelerinin yazılı olduğu bir tablo hediye etmesi, yeni yönetimin ideolojik yönelimi açısından oldukça çarpıcıdır. Bu olay, Suriye’de ümmetçi ve İslamî yönetim anlayışından uzaklaşılarak laik milliyetçiliğe doğru bir kayışı açıkça ortaya koymaktadır.
Bu ifade, İslam’ın siyasetle ilişkisi ve ümmet anlayışı açısından ciddi sorunlar barındırmaktadır. İslam’ın temel hükümleri çerçevesinde incelendiğinde, bu söylem laik, milliyetçilik ve modern ulus-devlet anlayışı ile örtüşmekte olup, ümmetçilikten uzaklaşarak seküler bir anlayışa kayışı göstermektedir. Bu nasslara da aykırıdır çünkü ayetle de sabittir ki “Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır.” (En-Nisa, 126)
Bu bağlamda Kuran’a da aykırı olan tevile mahal bırakmayan laik, milliyetçi bu söylem sahada bulunan ve HTŞ’ye yakın isim olan ilim ehli Abdurrezzak El Mehdi tarafından da açıkça eleştirilmiştir:
“Bazı kardeşler bana sordular: Onların şu sözleriyle ne kastediliyor:
” Din Allah’ın, vatan herkesindir “??
Cevap: Burada kastedilen, dinin devletten ayrılması olan laik bir sistemin benimsenmesidir. Bu ülkede din, tüm dinler için cami, kilise ve ibadethanelerle sınırlıdır ve şeriat hukukunun insanların hayatında hiçbir rolü yoktur.
( Şeyh Abdul Razzaq El Mehdi )
“Şüphesiz bu, tek bir ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. O hâlde Bana ibadet edin.” (Enbiya, 92)
İslamî yönetim anlayışına göre Müslümanlar, ırk veya coğrafya farkı gözetmeksizin İslam kardeşliği altında birleşirler. Ancak “vatan herkesindir” söylemi, modern seküler ulus-devlet kavramını yansıtarak, Batılı devlet anlayışı ile uyumlu bir çizgiye yaklaşıldığını göstermektedir. Bu söylem, ümmet fikrinden uzaklaşıp etnik, ulusal ve laik bir yapıya yönelişin işaretidir.
“Vatan herkesindir” ifadesi, İslam’ın yönetim ilkeleriyle de çelişmektedir. Çünkü İslam, vatanın sadece “herkes” tarafından yönetilemeyeceğini, onun Allah’ın hükümleriyle idare edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyar.
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide, 44)
Eğer vatan herkesinse, o zaman Müslüman olmayanlar da yönetimde söz sahibi olabilecek midir? Cevlani’nin bu ifadesi, İslamî şeriat düzeni yerine halkın (herkesin) egemen olduğu demokratik-laik bir yönetim biçimine işaret etmektedir. Oysa İslam’da yönetim hakkı ancak Allah’ın hükmüne bağlı olanlara aittir.
Bu söylem, açık bir şekilde modern ulus-devlet kavramıyla uyumlu bir laik milliyetçilik anlayışının bir parçasıdır.
Modern laik devletlerde:
- Din bireysel bir mesele olarak görülür, siyasete yön vermez.
- Vatanın yönetimi, halkın iradesine bırakılır ve şeriat hükümleri belirleyici olmaz.
- Ümmet kavramı yerine, etnik ve ulusal kimlikler ön plana çıkar.
Bu söylemin İslamî bir yönetim anlayışı ile bağdaşmadığı, aksine laik bir perspektife daha yakın olduğu açıktır.
Cevlani’nin geçmişte cihatçı ve ümmetçi bir çizgide olup bugün milliyetçi ve ulusalcı bir tavır alması, onu ulus-devletçi ve pragmatist bir lider konumuna getirmiştir.
İslam’da vatan, sadece coğrafi bir kavram değil, şeriatın hâkim olduğu bir bölgedir. Ancak Cevlani yönetimi, vatanın herkesin olabileceğini söyleyerek laik ulus-devlet mantığını benimsemiştir. İslam’da yönetim, Allah’ın indirdiği hükümlerle olur ve vatanın idaresi, herkesin (Müslüman ve gayrimüslimlerin) elinde olamaz. Cevlani’nin söylemi ise halk egemenliği ve demokrasi ile örtüşmektedir.
Ümmetçi söylem terk edilerek milliyetçilik öne çıkarılmıştır ve bu, İslamî bir bakış açısıyla kabul edilemez bir yöneliştir.
Sonuç olarak, bu söylem ve tavır, İslamî bir yönetim perspektifinden uzaklaşarak, laik, milliyetçilikle uyumlu bir devlet anlayışına yaklaştığını göstermektedir. Bu tür bir yaklaşım, İslamî devlet kurma hedefinden vazgeçildiğinin ve Batılı seküler sistemlere benzer bir yönetim anlayışına yönelimin açık bir işareti olduğunun göstergesidir.
İslami Tesettüre Uymayan Kişilerin Önemli Görevlere Atanması
- İslamî tesettür kurallarına uymayan kişilerin bakanlıklar ve merkez bankası gibi önemli pozisyonlara atanması, HTŞ’nin İslami değerlerden uzaklaştığı eleştirilerine yol açmıştır. Bu atamalar, örgütün dini prensipleri ikinci plana ittiği şeklinde yorumlanmaktadır.
Eski Adalet Görevlilerinin Göreve İadesi Zalimlere tekrar yetki
Dünyanın gözünün içine sokulan Sednaya Cezaevi’nin kötülüğüne herkes şahid oldu. Peki mahkumları oraya postalayanlar bugün göreve getiriliyor olması niçin gündem dışı? Gardiyanların işkence yapmalarının önünü açarak suç ortağı olmuş eski Adalet Bakanlığı mensubu hakim ve savcılarının tekrar görevlendirilmesi, adalet ve hesap verebilirlik prensiplerine aykırı bir tutum olarak görülmektedir. Bu durum, HTŞ’nin adalet sistemine olan güveni zedelemektedir.
Mason Teşkilatlanmalarına ve Solcu STK’lara Müdahale Edilmemesi
Mason teşkilatlanmaları ve cahiliye dönemini yayan solcu sivil toplum kuruluşlarına müdahale edilmemesi, HTŞ’nin ideolojik tutarsızlığına işaret etmektedir. Bu tür yapıların faaliyetlerine göz yumulması, örgütün dini ve ideolojik prensiplerinden ödün verdiği şeklinde değerlendirilmektedir.
İçki ve Eğlence Mekanlarına İzin Verilmesi
İçkiyi yasal bir çerçevede değerlendirip, dini bakış açısını göz ardı ederek serbest bırakması ve Şam’da gazino ve birahanelerin açık kalmasına izin vermesi, HTŞ’nin İslami değerlerden uzaklaştığı eleştirilerini güçlendirmektedir. Bu tür uygulamalar, örgütün dini hassasiyetleri göz ardı ettiğini göstermektedir. Ahmet El Şara adı ile Cevlani bizzat kendisine sorulan bir soruya “içkinin hukuki bir mesele” olduğunu söyleyerek serbest bırakılması konusunda hangi çerçeveden baktıklarını dile getirmiştir. HTŞ’nin rejimin ele geçirilmesinden sonra batı yanlısı her bir adım gibi bu adım da İslami yönetim anlayışıyla çelişmektedir.
İsrail’e Karşı Eylemsizlik
İsrail ordusunun Suriye’de 600 kilometrekarelik toprak elde etmesi ve halktan 50’ye yakın kişiyi öldürmesine rağmen, HTŞ’nin İsrail’e karşı herhangi bir eylemde bulunmaması, örgütün direniş söylemiyle çelişmektedir. “Biz geliyoruz Kudüs” sloganı şöyle dursun İsrail Kuneytra bölgesi Dera ve bir çok yerde kontrolü elinde tutmakta İsrail Tanklarının şehir merkezinde HTŞ güvenlik güçlerinin önünden geçmesine müsaade edilmektedir. Bu eylemsizlik, HTŞ’nin dış politikada da tutarsızlığını ortaya koymaktadır. 50’den fazla sivili öldürmesine rağmen hiçbir askeri karşılık verilmemiş olması HTŞ’nin halkına bağlılık iddiaları ile de çelişmektedir. Seyyide Zeynep Türbesini korumaktaki hassasiyeti Dera’da İsrail askerlerine karşı protesto gösterisi gösterip öldürülen sivil halka karşı göstermemiştir. Buy da eleştirileri beraberinde getirmiştir.
Batıya Uyum Çabaları ve Görünüm Değişikliği
Batıya uyum sağlamak adına kravat takma gibi şekli değişikliklere gitmesi, HTŞ’nin ideolojik dönüşümünü göstermektedir. Bu tür sembolik adımlar, örgütün Batı ile uyum arayışında olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Abdurahman Atun’un başındakini ilim ehli cübbesi yerine grand tuvalet takım elbise giymesi ilim ehli tarafından da eleştirilmiştir.
Eski Mücahitlere Yönelik Baskılar
Sisi karşıtı eski mücahitleri hapsedip tasfiye etmesi, HTŞ’nin aynı zamanda iç muhalefete tahammülsüzlüğünü göstermektedir. Bu tür baskılar, örgütün kendi içindeki farklı seslere karşı hoşgörüsüz olduğunu ortaya koymaktadır.
Kadınlarla İlgili Tutum Değişikliği
Bakanlarının açık kadınlarla el sıkışması ve başı açık kadınlarla eskiden başı kapalı görüşülürken şimdi ellerine yapışmaları, HTŞ’nin kadınlara yönelik tutumunda esneklik gösterdiğini göstermektedir. Bu değişiklik, örgütün toplumsal normlara yaklaşımında dönüşüm yaşadığını ortaya koymaktadır.
Yılbaşı Kutlamalarına İzin Verilmesi: Gazze Yanarken Seküler Eğlence Kültürüne Destek
Cevlani ve yeni Suriye yönetimi, başlangıçtaki cihatçı-İslamî söylemlerden uzaklaşarak, pragmatist ve Batı uyumlu bir yönetime doğru evrildiğini açıkça göstermektedir. Özellikle son dönemdeki uygulamalar, laiklik ve sekülerizme yaklaşan bir devlet modeli oluşturma çabasının delilleri olarak görülebilir.
Gazze’deki katliamın tüm İslam dünyasını sarstığı bir dönemde, Suriye’de yılbaşı kutlamalarına izin verilmesi, yeni yönetimin İslamî hassasiyetlerden koptuğunu açıkça göstermektedir.
Yılbaşı kutlamaları, Batı kültürüne ait seküler bir ritüeldir ve Müslümanlar açısından gayri İslamî bir uygulamadır. Ancak bu uygulama Hristiyanlar istiyor diyerek yapılmıştır. Fakat katılımın büyük çoğunluğu ise Müslüman kesimdir. Hatta bir Röportajda Noel baba kıyafetindeki kişi, kendisinin de Müslüman olduğunu söylemesi spikeri dahi şaşırtmıştır.
Gazze’deki Müslümanlar katledilirken eğlencelere izin vermek, İslamî dayanışma ruhuna tamamen aykırıdır. HTŞ geçmişte Batı kültürüne karşı mücadele ettiğini iddia ederken, bugün Batılı hayat tarzını serbest bırakması, ilkesizlik ve ideolojik tutarsızlık göstergesidir. Cevlani yönetimi, ümmet bilincini terk ederek, Batı’nın seküler kültürel normlarına taviz vermektedir.
İslami Söylemlerin Terk Edilmesi: Demokratik Söylemlere Sarılma
HTŞ ve Cevlani’nin başlangıçta tevhid, şeriat ve İslamî yönetim vurgularıyla hareket ettiği bilinmektedir.
Ancak son dönemde: İslamî kavramlar geri plana atılmış, demokrasi ve halk egemenliği söylemleri öne çıkmıştır.
Şeriatın uygulanması yerine, laik devlet modellerine benzer bir sistem benimsenmeye başlanmıştır.
Tevhidin T’si bile anılmayıp, Batı tarafından kabul görebilecek bir yönetim yapısı inşa edilmektedir.
Yüce kitabımız Kur’an, yöneticilerin Allah’ın hükümleriyle hükmetmesi gerektiğini söyler:
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide, 44)
Cevlani ve yönetimi, İslamî yönetim iddiasını tamamen terk etmiş, demokratik-laik yönetim anlayışına yönelmiştir.
Şam Valisi Mervan’ın İsrail ile Barış Çağrısı: Tavizkar Politikaların Zirvesi
Suriye’deki yeni yönetimin İsrail ile barış mesajları vermesi, Filistin davasına ihanet niteliğinde bir adım olarak değerlendirilmektedir.
İsrail, Filistin’i işgal eden ve Müslümanları katleden bir devlet olarak İslam ümmetinin düşmanı konumundadır.
HTŞ ve benzeri yapılar, geçmişte cihat ve İslamî direniş söylemleriyle hareket ederken, bugün barış çağrısı yaparak geçmiş iddialarıyla çelişmektedir.
Bu tutum, Cevlani’nin dış politikada Batı’ya şirin gözükme çabalarının bir uzantısıdır.
Kur’an, zalimlerle dost olmayı açıkça yasaklar:
“Sakın zalimlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur.” (Hud, 113)
Yeni yönetim, İslamî mücadele ve direniş söylemlerinden tamamen uzaklaşarak, pragmatist bir dış politika izlemiştir.
Cevlani’nin Trump’a Orta Doğu Barışı Konusunda Mesaj Vermesi
Ebu Muhammed el-Cevlani’nin Donald Trump’a “Orta Doğu’ya barış getirecek” şeklinde mesaj vermesi, İslamî mücadele, emperyalizm ve Batı’nın İslam coğrafyasına yönelik tarihî zulümleri açısından büyük bir çelişki içermektedir. Bu durum, Cevlani’nin ve yeni Suriye yönetiminin Batı ile uzlaşma ve meşruiyet arayışının açık bir göstergesidir.
Amerika, Orta Doğu’da Barışın Değil, Kaosun ve Katliamların Sebebidir
Donald Trump yönetimindeki ABD, Orta Doğu’da ve İslam coğrafyasında kan, gözyaşı ve kaostan başka hiçbir şey getirmemiştir.
Afganistan (2001’den itibaren): ABD, Afganistan’ı işgal ederek yüz binlerce Müslümanı öldürdü, İslamî yönetimi devirdi ve ülkede yıllarca süren bir iç savaşın fitilini ateşledi.
Irak (2003): Saddam Hüseyin bahanesiyle Irak’ı işgal eden ABD, bir milyondan fazla Müslümanı öldürdü, ülkeyi bölerek Şii-Sünni iç savaşına sürükledi ve İslamî değerleri yok etmeye çalıştı.
Suriye (2014’ten itibaren): ABD, Suriye’de hem Beşar Esad rejimiyle dolaylı yollardan uzlaştı hem de PYD/PKK gibi grupları silahlandırarak Müslümanların birbirine düşmesini sağladı.
Filistin: ABD, İsrail’e tam destek vererek Gazze’de Müslüman katliamlarını desteklemektedir.
Yemen, Libya, Mısır: ABD politikaları, bu ülkelerde İslamî yönetimleri engelleyerek kaos ve zulüm getirmiştir.
Kur’an-ı Kerim, Müslümanların kâfirleri dost edinmemesi gerektiğini açıkça bildirir:
“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur.” (Maide, 51)
Trump ve ABD, Orta Doğu’ya barış getirmek bir yana, tarih boyunca Müslümanlara en büyük zulmü yapmış bir devlettir. Cevlani’nin bu açıklaması, ABD’nin gerçek kimliğini bilerek inkâr etmektir.
Cevlani’nin İslamî Mücadeleden Uzaklaşıp Batı İle Uyum Arayışı
Cevlani, geçmişte Batı ve Amerika karşıtı bir söylem kullanırken, bugün ABD’den medet uman, Orta Doğu’daki rolünü meşrulaştıran açıklamalar yapmaktadır.
HTŞ’nin ve Cevlani’nin geçmiş söylemlerinde şu ifadeler yer alıyordu:
“ABD, İslam’ın düşmanıdır.”
“Müslümanların izzeti, Batı’ya bağımlılıkla değil, cihat ve şeriatla olur.”
“ABD’nin Orta Doğu’daki varlığı, İslam ümmetinin felaketidir.”
Ancak bugün, Cevlani’nin ABD’ye barış getirme umudu beslemesi, İslamî mücadeleden tamamen uzaklaştığını ve Batı ile uzlaşma yolunu tercih ettiğini göstermektedir.
Cevlani’nin ABD’den barış beklemesi, İslamî hareketler açısından büyük bir geri adımdır ve onun pragmatist bir lider haline geldiğini göstermektedir.
Müslümanların Katillerine Güvenmek İslamî Açıdan Caiz mi?
Allah, Müslümanlara düşman olanlarla ittifak kurmayı yasaklamaktadır:
“Ey iman edenler! Kendinizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size zarar vermekte kusur etmezler. Sizin sıkıntıya düşmenizi isterler.” (Al-i İmran, 118)
Cevlani’nin yaptığı açıklama, bu ayete ve İslamî mücadele anlayışına tamamen zıttır. ABD’nin Suriye’de barış getireceğini düşünmek, ya büyük bir cehalet ya da siyasi çıkar hesaplarıyla yapılmış bir tavizdir.
Cevlani’nin Batı’ya Yakınlaşma Politikası ve İslamî Direnişten Taviz Vermesi
Cevlani ve yeni Suriye yönetimi, Batı’ya ve seküler dünyaya kendilerini kabul ettirme çabası içine girmiştir.
İsrail ile barış çağrıları yapılıyor.
ABD’ye karşı sert söylemler terk ediliyor.
Yılbaşı kutlamalarına izin verilerek Batı’nın kültürel normları benimseniyor.
Demokratik ve laik söylemler öne çıkarılarak İslamî yönetim iddiaları terk ediliyor.
Cevlani ve yeni Suriye yönetimi, Batı ile uzlaşarak İslamî mücadeleden tamamen vazgeçtikleri açıkça görülmektedir.
Genel Sonuç: Cevlani, İslamî Mücadeleden Tamamen sapmıştır.
Cevlani’nin Trump’a mesaj vererek ABD’den barış beklemesi, onun İslamî direnişten tamamen uzaklaşarak, Batı ile uyumlu bir siyaset izlemeye başladığını göstermektedir.
✔️ ABD, Müslümanların en büyük düşmanıdır.
✔️ Orta Doğu’ya barış değil, işgal, savaş ve katliam getirmiştir.
✔️ Cevlani’nin bu açıklaması, onun Batı’ya meşruiyet kazandırma çabasının bir göstergesidir.
Cevlani, artık Batı ile mücadele eden bir lider değil, Batı ile uzlaşmaya çalışan bir lider konumundadır. Bu ise, İslamî mücadelenin temel prensipleriyle çelişmektedir.
Rusya ile İlişkilerde Yumuşama
İdlib’de soykırım yapmış Rusya’nın yetkilileriyle el sıkışıp birlikte çalışmayı teklif etmesi, HTŞ’nin dış politikadaki pragmatizmini göstermektedir. Bu tür adımlar, örgütün çıkarları doğrultusunda ideolojik esneklik gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Ebu Muhammed el-Cevlani liderliğindeki Heyet Tahriru’ş-Şam (HTŞ) hareketinin, İdlib’de sivillere yönelik ağır saldırılar gerçekleştiren Rusya ile ilişkilerinde yumuşamaya gitmesi ve iş birliği teklifinde bulunması, hem ahlaki hem de stratejik açılardan ciddi eleştirileri beraberinde getirmektedir.
Rusya, Suriye iç savaşında Esad rejimine verdiği destek kapsamında, özellikle İdlib bölgesinde birçok hava saldırısı düzenlemiş ve bu saldırılarda çok sayıda sivil hayatını kaybetmiştir.
Çok değil daha geçen Aralık ayında 25 sivili öldürmüştür. Ölenlerin 10 tanesi çocuktur.
2023 Haziran’ ında Rusya sivil katliamını hedefleyerek ölü sayısını artırmak adına Cisr eş-Şugur’daki sebze halini vurmuştur. 30 dan fazla yaralı 9 kişi de olay yerinde can vermiştir.
Bu ve benzeri saldırılar, Rusya’nın İdlib’de sivillere yönelik sistematik ve ağır ihlaller gerçekleştirdiğini göstermektedir.
Son dönemde HTŞ lideri Cevlani’nin, Rusya ile ilişkileri normalleştirme ve iş birliği yapma yönünde adımlar attığı gözlemlenmektedir. Rus yetkililerle görüşme sağlayan HTŞ Lideri, Rusya ile diplomatik ve ekonomik ilişkiler talep ettiğini ve bu kapsamda bazı görüşmeler gerçekleştirdiği belirten açıklama yapmıştır. Buna karşın Rusya’da Amerika gibi kendindeki durum değişmesinin farkına varıp bir haftada değişen lideri bağrına basmış Rusya parlamentosu, terör örgütleri listesindeki grubun çıkarılmasına olanak sağlayan yasayı kabul etmiştir.
Cevlani’nin, İdlib’de sivillere yönelik katliamlar gerçekleştiren Rusya ile ilişkileri yumuşatma politikası, çeşitli açılardan eleştirilmektedir:
Ahlaki Tutarsızlık: Rusya’nın İdlib’de gerçekleştirdiği saldırılarda birçok sivil hayatını kaybetmişken, HTŞ’nin bu ülke ile iş birliği arayışına girmesi, ahlaki bir çelişki olarak değerlendirilmektedir.
Stratejik Riskler: Rusya ile yakınlaşmanın, HTŞ’nin ideolojik tabanında ve destekçileri arasında güvensizlik oluşturabileceği ve hareketi derinlemesine zarar verecek oluşumların çıkmasına meydan vereceği düşünülmektedir.
İlkelerden Taviz: HTŞ’nin, Rusya gibi geçmişte düşman olarak tanımladığı bir aktörle iş birliği arayışına girmesi, hareketin temel ilkelerinden taviz verdiği şeklinde yorumlanmaktadır
Tarih, benzer süreçlerin çoğu zaman aynı sonuçları doğurduğunu göstermektedir. HTŞ’nin ve Cevlani’nin izlediği bu politika, geçmişte ümmetçi ve İslamî bir yönetim vaadiyle yola çıkan pek çok hareketin, zamanla Batı ve büyük güçlerle uzlaşarak asli kimliklerinden uzaklaşmalarına benzemektedir.
Osmanlı sonrası İslam dünyasında birçok hareket, Batı ile uzlaşma çabalarına girerek zamanla laikleşmiş ve İslamî kimliğini yitirmiştir.
Mısır’da Hasan el-Benna’nın başlattığı Müslüman Kardeşler hareketi, zamanla siyasi hesaplar nedeniyle reformist ve seküler bir yola girmiştir.
Afganistan’da cihatçı gruplar, önce Rusya’ya karşı savaştı, ardından Batı ile iş birliği yapmaya zorlandı ve ideolojik savrulmalar ve ardından iç savaş baş gösterrek Amerikan işgali ile devam eden sürece girilmiştir.
Bugün HTŞ ve Cevlani’nin izlediği yol da tarihsel olarak başarısız olmuş birçok hareketin izlediği güzergahın birebir aynısıdır.
Eğer bir hareket, ideallerini ve İslamî duruşunu kaybeder, Batı’nın ve büyük güçlerin rızasını kazanma yoluna giderse, sonu ya tamamen sekülerleşmek ya da emperyalist projelerin bir parçası haline gelmek olacaktır. HTŞ’nin geçmişte ümmet adına verdiği mücadele, bugün milliyetçi ve pragmatist bir çizgiye çekilerek, cihat ve şeriat vurgusundan uzaklaştırılmaktadır.
Tarih, hakkı tavizsiz savunanların izzetli ve kalıcı olduğunu, Batı ile uzlaşarak kimlik kaybına uğrayanların ise ya tasfiye edildiğini ya da halkın desteğini kaybederek tarihin çöplüğüne gömüldüğünü göstermektedir. Cevlani’nin ve HTŞ’nin şu an izlediği yol, bu kaçınılmaz sonu daha da hızlandırmaktan başka bir şey değildir.
Not: Bu yazı 01.02.2025 tarihinde kaleme alınmıtır. Cevlani hergün batılılaşmanın yeni hamlelerini ortaya koymaktadır.
Kaynak: Mira Haber