20250108 144151 0000

“Almanya ve Fransa’nın Şam’a vereceği ahlak dersi yok”

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un Şam’a yaptığı son ziyaret, Cevlani’nin kendisiyle el sıkışmayı reddetmesinin ardından, çoğunluğu diplomatik protokollerle ilgili olmak üzere pek çok tartışmaya yol açtı. 

Baerbock’un ziyaret esnasında tercih ettiği gündelik kıyafetleri de ev sahiplerine karşı bir küçümseme göstergesi olarak yorumlandı. 

Yüzeysel formaliteler bir yana, Baerbock Suriye konusunda Avrupa’nın pozisyonunu yansıtan iki net mesaj gönderdi. Fransalı mevkidaşıyla birlikte Avrupa Birliği’nin iki ayağının -ekonomik ve politik- Şam’la ortak bir şekilde etkileşimde bulunduğunu belirtti.

‘İslamî yapılara destek yok’ mesajı

Berlin öncelikli olarak Kürt halkını savunmayı amaçladıklarını ve yeni İslami yapılara mali destek sağlamayacaklarını bildirdi.

Bu mesaj, Almanya’nın kuzeydoğu Suriye’de Şam ve Ankara’ya karşı kullanılabilecek ayrılıkçı bir Kürt varlığına verdiği desteğin altını çiziyor. Berlin’in ve çoğu AB ülkesinin resmi duruşu budur ve aslında Kürtler için adalet, vatandaşlık ve kültürel haklar sağlamaktan ziyade asıl hedef merkezi yönetimi zayıflatmaktır. 

Baerbock’un Suriye toplumundaki İslami yapıları reddetmesi, Almanya’nın ılımlı veya aşırı olsun her türlü “siyasal İslam”ı reddettiği Ortadoğu’ya yönelik daha geniş politikasını temsil ediyor.

Berlin, bölgedeki siyasal İslamcı söylemlerle etkileşime girmeyi reddettiğini ve bunun yerine sahada önemli bir varlığı olmayan laik liberal güçleri desteklemeyi tercih ettiğini defalarca dile getirdi.

Sömürgeci söylem

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ise Şam ziyaretini Hristiyan cemaatinin temsilcileriyle bir araya gelmek için değerlendirerek , Fransa’nın bu cemaatlerin savunuculuğuna olan sarsılmaz bağlılığını dile getirdi. 

İroniktir ki, dini ve etnik aidiyetleri aşan cumhuriyetçi bir modeli sürekli vaaz eden ultra-laik Fransa, evrensel vatandaşlık gibi çok övülen kavramlar buharlaşırken, Doğu Hristiyanlığı’nın sözcüsü ve inananlarının savunucusu haline geldi.

Yurt içinde laik cumhuriyet, yurt dışında Hristiyan haçlı

Yurt içinde laik cumhuriyet, yurt dışında Hristiyan haçlı; bu ilgi çekici paradoks yeni olmaktan çok uzak. İki yüzyıl önce, Fransa Katolik Kilisesi’ne karşı acımasız bir savaş yürütürken, eğitim, siyaset ve kamu işleri üzerindeki etkisini dizginlerken, Napolyon’un orduları Mısır ve Levant’ta ilerledi ve çeşitli mezheplerin ‘hayırsever koruyucusu’ olarak Hristiyanlığın bayrağını taşıdı. Bu fırsatçı çifte standart bugün hala Fransız dış politikasını yönlendiriyor.

Barrot’un, Suriyeli Hristiyanlara destek sözü vermek için topladığı bir izleyici kitlesinde, Suriye Ortodoks Hristiyan topluluğundan bir üyenin “Biz yabancı korumasına ihtiyaç duymuyoruz. Tek istediğimiz, her türlü adaletsizlikten uzak, eşit Suriyeli vatandaşlar olarak yaşamak. Biz ve tüm Suriyeli kardeşlerimiz için adalet istiyoruz.” demesiyle uğradığı şoku görmek eğlenceliydi.

Bu sözlerin ahlaki netliği, sahte insani ahlaki terimlerle dikkatlice gizlenmiş olan Fransız sömürgeci “böl ve yönet” söylemini güçlü bir şekilde çürütmüştür.

Utanmazca gerekçelendirmeler

Benzer şekilde, Baerbock’un Şam’da Kürtlere koruma sağlanmasından eğitim ve mevzuatın “İslamlaştırılmasına” karşı uyarılara kadar uzanan talepler listesini açıklaması da birçok Arap’ı dehşete düşürdü. 

Daha birkaç hafta önce, kendini Suriyeli kadınların savunucusu olarak tanımlayan bu kişi, İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşını , yerinden edilmiş Filistinli kadın ve çocukların çadırlarında diri diri yakılmasını da içeren savaşını utanmadan meşrulaştırıyordu : “Hamas teröristleri insanların arkasına, okulların arkasına saklandığında… sivillerin yaşadığı yerler korunan statülerini kaybediyor,” diyordu, İsrail propagandasını papağan gibi tekrarlayarak.

Alman hükümeti, kadınların ve azınlıkların ahlaki savunucusu gibi görülmekten çok uzak, milyonlarca Arap tarafından hor görülüyor ve Gazze soykırımını desteklemek için yüz milyonlarca dolarlık silah ihracatı sağlayarak İsrail’in suçlarına ortak olarak görülüyor.

Cezayir’den Senegal’e kadar eski sömürgelerindeki korkunç sicili göz önüne alındığında, Paris’in de Suriye’ye sunabileceği hiçbir etik dersi bulunmuyor. Mısır’daki Sisi rejimi ve Libya’daki savaş ağası Halife Hafter gibi askeri darbelere ve acımasız diktatörlüklere verdiği desteği de unutmamak gerek.

Birçok Arap, Avrupalı ​​liderlerin bölgelerine hâlâ ne kadar küstahça baktıklarını ve bu arada bölgenin petrolüne, gazına, boğazlarına ve pazarlarına bağımlı olduklarını anlamakta zorluk çekiyor. 

Her şeyden önce, Avrupa’nın Orta Doğu’ya ihtiyacı var, tam tersine olduğundan daha fazla, çünkü dünya Paris, Berlin veya Londra’dan çok daha büyük -ki bunlar, günümüzün güç dengesinde, çok daha güçlü güçler arasında en iyi ihtimalle küçük ila ortalama oyuncular. Biraz gerçekçilik ve biraz tevazu lütfen.

Soumaya Gannuşi

Çeviri: Mira Haber 

Bir Cevap Yazın