ahiret yolculugunda nasihatler dunya ve ahiret dengesi uzerine ilmi bir bakis 660x330

Ahiret Yolculuğunda Nasihatler: Dünya ve Ahiret Dengesi Üzerine İlmî Bir Bakış

Yaşamımız, iki hayat arasında bir yolculuktur; fani olan dünya hayatı ve ebedi olan ahiret hayatı. Bu yolculukta, sınırlı zamanımızı nasıl geçirdiğimiz ve ne için harcadığımız, ahiretteki ebedi durumumuzu belirleyecektir.

Bu yazıda, insanın yaratılış gayesi, dünya hayatının geçiciliği, gerçek kulluk ve ibadet anlayışı üzerine Kur’an-ı Kerim’den ayetler, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadisleri ve İslam âlimlerinin hikmetli sözleriyle bir değerlendirme sunacağız.

İnsanın Yaratılış Gayesi

Allah Teâlâ, insanın yaratılış gayesini Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklamıştır:

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zâriyât Suresi, 56)

.وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

Bu ayet, varoluşumuzun temel amacını açıkça ortaya koymaktadır. İnsanın yaratılış gayesi, Allah’a kulluk etmek ve O’na ibadet etmektir.

İbn Teymiyye bu konuda şöyle der: “Kulluğun hakikati, kulun kalbinde Allah’a olan sevgi, korku ve ümit duygularının bir arada bulunmasıdır. Bu duygular birleştiğinde ortaya gerçek ibadet çıkar.” (el-Ubûdiyye, s. 44)

حَقِيقَةُ الْعُبُودِيَّةِ أَنْ تَجْتَمِعَ فِي قَلْبِ الْعَبْدِ مَحَبَّةُ اللهِ وَخَوْفُهُ وَرَجَاؤُهُ، فَإِذَا اجْتَمَعَتْ هَذِهِ الثَّلَاثَةُ كَانَتْ عُبُودِيَّتُهُ صَحِيحَةً

İmam Gazali de şöyle der: “Allah’a kul olmak; her an O’na muhtaç olduğunu bilmek, her nefeste O’na yönelmek ve hayatın her anında O’nun rızasını gözetmektir.” (İhyâu Ulûmi’d-Din, 4/321)

 الْعُبُودِيَّةُ لِلَّهِ تَعَالَى هِيَ مَعْرِفَةُ افْتِقَارِكَ إِلَيْهِ فِي كُلِّ لَحْظَةٍ، وَالتَّوَجُّهُ إِلَيْهِ فِي كُلِّ نَفَسٍ، وَمُرَاعَاةُ رِضَاهُ فِي كُلِّ حَالٍ مِنْ أَحْوَالِ حَيَاتِكَ

Dünya Hayatının Geçiciliği

Dünya hayatının geçiciliği ve aldatıcılığı Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette vurgulanmıştır.

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ekin çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sarardığını görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadîd Suresi, 20)

اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ

Hz. Peygamber (s.a.v.) de dünya hayatının geçiciliği konusunda şöyle buyurmuştur:

“Dünyada bir garip veya bir yolcu gibi ol!” (Buhârî, Rikâk, 3)

كُنْ فِي الدُّنْيَا كَأَنَّكَ غَرِيبٌ أَوْ عَابِرُ سَبِيلٍ

İbn Kayyım el-Cevziyye şöyle der: “Akıllı insan, geçici olanı ebedi olana tercih etmez. Çünkü dünya fanidir, ahiret ise bakidir.” (el-Fevâid, s. 44)

 الْعَاقِلُ لَا يَخْتَارُ الْفَانِيَ عَلَى الْبَاقِي، فَإِنَّ الدُّنْيَا فَانِيَةٌ وَالْآخِرَةَ بَاقِيَةٌ

İbn Teymiyye şöyle buyurmuştur: “Dünya, ahiret için bir geçittir, ikâmet yeri değildir. Geminin su üstünde yüzdüğü gibi dünyada ol, içine su girerse batarsın.” (Mecmû’ul-Fetâvâ, 10/643)

الدُّنْيَا مَعْبَرٌ إِلَى الْآخِرَةِ وَلَيْسَتْ بِدَارِ إِقَامَةٍ، كُنْ فِي الدُّنْيَا كَأَنَّكَ عَلَى ظَهْرِ سَفِينَةٍ، فَإِنْ دَخَلَهَا الْمَاءُ غَرِقَتْ

Gerçek İbadet ve Namaz Anlayışı

İbadet, sadece şekilsel hareketlerden ibaret değildir. İbadetin özü, kalbin Allah’a yönelmesi ve teslim olmasıdır. Namaz, bu açıdan en önemli ibadetlerden biridir.

“Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût Suresi, 45)

إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ

Namazın şeklî şartlarını yerine getirmek yeterli değildir; önemli olan, namazın ruhu olan huşu ve kalp huzuruyla kılınmasıdır.

“Gerçek kurtuluşa erenler, namazlarında huşû içinde olan müminlerdir.” (Mü’minûn Suresi, 1-2)

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١﴾ الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Kişi namaz kılar da, namazının ancak onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri veya yarısı yazılır.” (Ebû Dâvûd, Salât, 123)

 إِنَّ الرَّجُلَ لَيَنْصَرِفُ وَمَا كُتِبَ لَهُ إِلَّا عُشْرُ صَلَاتِهِ تُسْعُهَا ثُمُنُهَا سُبْعُهَا سُدُسُهَا خُمْسُهَا رُبْعُهَا ثُلُثُهَا نِصْفُهَا

İbn Kayyım el-Cevziyye şöyle der: “Kalbin huşuu olmadan bedenin huşuu fayda vermez. Kalp secde etmedikçe bedenin secdesi değersizdir. Çünkü namazın özü kalbin Allah’a yönelmesidir.” (er-Rûh, s. 324)

 لَا يَنْفَعُ خُشُوعُ الْبَدَنِ بِدُونِ خُشُوعِ الْقَلْبِ، وَلَا تَنْفَعُ سَجْدَةُ الْجَسَدِ مَا لَمْ يَسْجُدِ الْقَلْبُ، فَإِنَّ جَوْهَرَ الصَّلَاةِ هُوَ تَوَجُّهُ الْقَلْبِ إِلَى الله

İbn Teymiyye de şöyle buyurmuştur: “Bedenlerin secde etmesi, kalplerin secdesi ile tamamlanır. Kalbin Allah’a boyun eğmesi ve teslim olması, secdeden beklenen asıl maksattır.” (el-Ubûdiyye, s. 93)

سُجُودُ الْأَبْدَانِ يَكْمُلُ بِسُجُودِ الْقُلُوبِ، وَخُضُوعُ الْقَلْبِ وَتَسْلِيمُهُ لِلَّهِ هُوَ الْمَقْصُودُ الْأَعْظَمُ مِنَ السُّجُود

 Ahiret Hayatına Hazırlık

Ahiret hayatına hazırlık, dünya hayatında yapılan iyi ameller ve salih davranışlarla olur.

“Kim zerre miktarı hayır işlerse onu görecek, kim de zerre miktarı şer işlerse onu görecektir.” (Zilzâl Suresi, 7-8)

فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ ﴿٧﴾ وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

Ölüm gerçeği ve ahiret hayatının kesinliği, her an hatırda tutulması gereken bir hakikattir.

“Her nefis ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa, o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Âl-i İmrân Suresi, 185)

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ

Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Lezzetleri yok eden ölümü çokça hatırlayın!” (Tirmizî, Zühd, 4)

أَكْثِرُوا ذِكْرَ هَاذِمِ اللَّذَّاتِ

İmam Ahmed bin Hanbel şöyle nasihat etmiştir: “Sabahladığında akşamı bekleme, akşamladığında sabahı bekleme. Sağlığından hastalığın için, hayatından ölümün için azık hazırla.” (ez-Zühdü’l-Kebîr, s. 156)

 إِذَا أَصْبَحْتَ فَلَا تَنْتَظِرِ الْمَسَاءَ، وَإِذَا أَمْسَيْتَ فَلَا تَنْتَظِرِ الصَّبَاحَ، وَخُذْ مِنْ صِحَّتِكَ لِمَرَضِكَ، وَمِنْ حَيَاتِكَ لِمَوْتِكَ

İbn Teymiyye de şöyle der: “Kul, ahiret yurdunu istediği ve ona hazırlandığı ölçüde kurtuluşa erer. Dünya yurdunu istediği ve ona bağlandığı ölçüde ise hüsrana uğrar.” (Mecmû’ul-Fetâvâ, 14/458)

الْعَبْدُ بِقَدْرِ مَا يُرِيدُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَيَسْتَعِدُّ لَهَا يَنْجُو، وَبِقَدْرِ مَا يُرِيدُ الدَّارَ الدُّنْيَا وَيَتَعَلَّقُ بِهَا يَخْسَر

 Dünya ve Ahiret Dengesi

İslam, dünya ve ahiret arasında denge kurmayı öğütler. Ne dünyayı tamamen terk etmeyi ne de ahireti unutarak sadece dünyaya yönelmeyi tavsiye eder.

“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru.” (Bakara Suresi, 201)

رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

İbn Kayyım el-Cevziyye şöyle der: “Allah’ın insana verdiği nimetlerden faydalanması ile ahiret için hazırlık yapması arasında denge kurması gerekir. Nasıl ki bir yolcu, yolculuğunda kendisine lazım olandan fazlasını taşımaz, dünyadan da ahirete götüreceklerinden başkasına bağlanmamak gerekir.” (Zâdu’l-Meâd, 4/171)

 يَنْبَغِي لِلْإِنْسَانِ أَنْ يُوَازِنَ بَيْنَ التَّمَتُّعِ بِنِعَمِ اللهِ وَبَيْنَ الِاسْتِعْدَادِ لِلْآخِرَةِ، وَكَمَا أَنَّ الْمُسَافِرَ لَا يَحْمِلُ مَا يُثْقِلُهُ فِي سَفَرِهِ، كَذَلِكَ لَا يَنْبَغِي التَّعَلُّقُ مِنَ الدُّنْيَا إِلَّا بِمَا يَحْمِلُهُ إِلَى الْآخِرَةِ

İmam Şâfiî şöyle der: “Dünya, ahireti isteyenin biniti, nefsini isteyenin ise tuzağıdır.” (el-Umm, 1/57)

 الدُّنْيَا مَطِيَّةُ مَنْ يُرِيدُ الْآخِرَةَ، وَفَخُّ مَنْ يُرِيدُ نَفْسَهُ

İbn Teymiyye ise şu önemli uyarıda bulunmuştur: “Ahiret için çalışmak, dünyayı ihmal etmek değildir. Aksine, dünyayı ahiret için bir araç olarak kullanmaktır. En hayırlı kul, her iki hayat için de çalışandır.” (el-Fetâvâ el-Kübrâ, 5/327)

 الْعَمَلُ لِلْآخِرَةِ لَا يَعْنِي إِهْمَالَ الدُّنْيَا، بَلْ اسْتِخْدَامَ الدُّنْيَا كَوَسِيلَةٍ لِلْآخِرَةِ، وَخَيْرُ الْعِبَادِ مَنْ عَمِلَ لِلدَّارَيْنِ

 Mal ve Mülk Tutkusu

Dünya malına olan aşırı düşkünlük, insanı Allah’tan uzaklaştıran en büyük engellerden biridir.

“Mal ve evlat dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha layıktır.” (Kehf Suresi, 46)

الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“İnsanoğlu ‘Malım, malım’ der durur. Ey insanoğlu! Senin malın, ancak yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin ve sadaka verip (ahiret için) önden gönderdiğindir.” (Müslim, Zühd, 3)

 يَقُولُ الْعَبْدُ مَالِي مَالِي وَإِنَّمَا لَهُ مِنْ مَالِهِ ثَلَاثٌ: مَا أَكَلَ فَأَفْنَى، أَوْ لَبِسَ فَأَبْلَى، أَوْ أَعْطَى فَاقْتَنَى، وَمَا سِوَى ذَلِكَ فَهُوَ ذَاهِبٌ وَتَارِكُهُ لِلنَّاسِ

İbn Teymiyye şöyle der: “Mal sevgisi, kalbi Allah’tan alıkoyan en büyük engellerden biridir. Kul, malını Allah’ın emrettiği yerlere harcadığı zaman onu sevmekte bir sakınca yoktur. Ancak mal, sahibini Allah’a itaatten alıkoyar ve günaha sürüklerse, o zaman bu sevgi kötüdür.” (Mecmû’ul-Fetâvâ, 10/250)

 حُبُّ الْمَالِ مِنْ أَعْظَمِ الْحُجُبِ الَّتِي تَحْجُبُ الْقَلْبَ عَنِ الله، وَلَا بَأْسَ بِحُبِّ الْعَبْدِ لِمَالِهِ إِذَا أَنْفَقَهُ فِيمَا أَمَرَ اللهُ بِهِ، وَلَكِنْ إِذَا صَارَ الْمَالُ يَصُدُّ صَاحِبَهُ عَنْ طَاعَةِ اللهِ وَيَجُرُّهُ إِلَى الْمَعْصِيَةِ، فَهَذَا الْحُبُّ مَذْمُومٌ

İbn Kayyım el-Cevziyye de şöyle buyurmuştur: “Dünya malına bağlanmak, kalbin hastalıklarının en büyüklerindendir. Bu hastalık kalbi kuşattığında, kişi hiçbir vaaz ve nasihatin faydasını göremez.” (el-Fevâid, s. 85)

التعلق بمال الدنيا من أكبر أمراض القلوب، وإذا أحاط هذا المرض بالقلب لم ينتفع صاحبه بوعظ ولا نصيحة

Süfyan-ı Sevri (r.a) şöyle demiştir: “Dünyada zühd, uzun emelleri kısaltmak ve elde olana güvenmemektir.” (İbn Ebi’d-Dünya, Kitabu’z-Zühd, s. 57)

 الزُّهْدُ فِي الدُّنْيَا قَصْرُ الْأَمَلِ وَعَدَمُ الثِّقَةِ بِمَا فِي الْيَدِ

Tövbe ve Allah’a Dönüş

İnsan, her an hata yapabilir ve günaha düşebilir. Önemli olan, bu hatalardan dönüp Allah’a yönelmektir.

“Ey iman edenler! Hepiniz Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Nûr Suresi, 31)

وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Tövbe eden kimse, hiç günah işlememiş kimse gibidir.” (İbn Mâce, Zühd, 30)

 التَّائِبُ مِنَ الذَّنْبِ كَمَنْ لَا ذَنْبَ لَهُ

İbn Teymiyye şöyle der: “Tövbe, kulun Allah’a dönüşünü ifade eder. Günahın zararı, kalbi Allah’tan uzaklaştırmasıdır. Tövbe ise, kalbin Allah’a dönmesi, O’na yaklaşması ve O’nunla huzur bulmasıdır.” (Mecmû’ul-Fetâvâ, 11/695)

 التَّوْبَةُ تَعْنِي رُجُوعَ الْعَبْدِ إِلَى اللهِ، وَضَرَرُ الذَّنْبِ هُوَ أَنَّهُ يُبْعِدُ الْقَلْبَ عَنِ اللهِ، وَالتَّوْبَةُ هِيَ رُجُوعُ الْقَلْبِ إِلَى اللهِ وَالتَّقَرُّبُ إِلَيْهِ وَالسَّكِينَةُ بِهِ

İbn Kayyım el-Cevziyye şu tespitte bulunmuştur: “Tövbenin hakikati, kalbin günahtan tiksinmesi, onu terk etmesi, bundan dolayı pişmanlık duyması ve bir daha ona dönmemeye azmetmesidir.” (Medâricu’s-Sâlikîn, 1/198)

حَقِيقَةُ التَّوْبَةِ هِيَ أَنْ يَنْفِرَ الْقَلْبُ مِنَ الذَّنْبِ وَيَتْرُكَهُ، وَيَنْدَمَ عَلَى فِعْلِهِ، وَيَعْزِمَ عَلَى عَدَمِ الْعَوْدَةِ إِلَيْهِ

İmam Gazali şöyle der: “Tövbe, kalbin Allah’a yönelmesi, günahtan uzaklaşması ve bir daha ona dönmemeye azmetmesidir.” (İhyâu Ulûmi’d-Din, 4/3)

 التَّوْبَةُ هِيَ تَوَجُّهُ الْقَلْبِ إِلَى اللهِ، وَالِابْتِعَادُ عَنِ الْمَعْصِيَةِ، وَالْعَزْمُ عَلَى عَدَمِ الْعَوْدَةِ إِلَيْهَ

Bu dünya hayatı, ahiret için bir hazırlık dönemidir. Hayatımızın her anı, ebedi hayatımız için bir yatırımdır. Önemli olan, dünya nimetlerinden faydalanırken ahireti unutmamak ve hayatımızı Allah’ın rızasını kazanacak şekilde düzenlemektir.

Kalp ile yapılan secde, mal hırsından uzak durmak, tövbe ile Allah’a yönelmek ve her an ahiret bilinci ile yaşamak, bu dünyadan ahirete güzel bir şekilde geçmenin anahtarlarıdır.

Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin, tartılmadan önce kendinizi tartın. Çünkü bugün kendinizi hesaba çekerseniz, yarın hesabınız daha kolay olur.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25)

حَاسِبُوا أَنْفُسَكُمْ قَبْلَ أَنْ تُحَاسَبُوا، وَزِنُوا أَنْفُسَكُمْ قَبْلَ أَنْ تُوزَنُوا، فَإِنَّ حِسَابَكُمْ الْيَوْمَ أَهْوَنُ مِنْ حِسَابِكُمْ غَدًا

İbn Kayyım el-Cevziyye şöyle der: “Dünya ve ahiret, iki kefesi olan bir terazi gibidir. Birini ağırlaştırdığın ölçüde diğeri hafifler. İkisini de dengede tutmak, en uygun yoldur.” (Zâdu’l-Meâd, 4/175)

 الدُّنْيَا وَالْآخِرَةُ كَمِيزَانٍ ذِي كَفَّتَيْنِ، بِقَدْرِ مَا تُثْقِلُ إِحْدَاهُمَا تَخِفُّ الْأُخْرَى، وَالتَّوَازُنُ بَيْنَهُمَا هُوَ السَّبِيلُ الْأَقْوَمُ

Allah Teâlâ, hepimizi dünya ve ahiret dengesini kurabilen, her iki hayatı da kazananlardan eylesin.

Alpaslan Toprak

https://www.islamiokul.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir