İslamlık terakkiye mani imiş!
“Halk Fırkası lâ dini (din dışı) ve lâ ahlâki (ahlâk dışı) olmak imiş. Macarlar ve Bulgarlar gibi ufak milletler bizim gibi Almanya tarafında bulunarak mağlup oldukları halde istiklâllerini muhafaza ediyorlarmış.. Medeniyete girmişlermiş.
Türkiye islam kaldıkça Avrupa ve İngiltere müstemlekelerinin çoğunun halkı islam olduğundan bize düşman kalacakmış. Sulh yapmayacaklarmış.”
Gazeteci Uğur Mumcu’nun, “Kazım Karabekir Anlatıyor” adlı kitabında yer alan bazı bölümler, her geçen gün daha fazla gencin ‘Agnostik, Ateist, dinsiz’ gibi sıfatlarla kendini tanımladığı günümüzde bir kez daha gündem oldu.
Bazı tarihsel gerçekler, altı asır boyunca İslam halifeliği makamını elinde tutan Osmanlı’nın torunlarının bugünkü içler acısı halinin temellerinin yıllar önce ne şekilde atıldığını ortaya koyuyor.
Kazım Karabekir’in kaleminden
10 Temmuz 1923’de Ankara İstasyonu’ndaki Kalem mahsus binasında fırka nizamnamesini müzakereden sonra Gazi (M.Kemal) ile yalnız kalarak hasbihallere başlamıştık.
‘Dini ve ahlâkı olanlar aç kalmaya mahkumdurlar..’ dediler.
Kendisini hilâfet ve saltanat makamına lâyık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla lâtife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen M. Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce şu izahatı verdi:
‘Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmen ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur…’
Kazım Karabekir, 2. Meclisin açılışından sonra yaşandığını belirttiği bu görüşmede, kahraman milletin kanının son damlasına kadar savaşıp hezimete uğrattığı düşmanın, İslam’a aykırı, kokuşmuş sözde medeniyetini benimsemenin onlara boyun eğmek olduğunun altını çiziyor.
Yani Karabekir bugünü görmüş gibi, feraset yüklü bir tespitle, Batı’nın savaşla başaramadığını zihinleri işgal ederek elde edeceği endişesini dile getiriyor.
Gazi’ye şu mütalâamı söyledim:
Nereden, ne maksatla geldiği bilinmeyen ve üzerinde kendi milli kudretimizle işlenmeyen fikirler milli bünyemizi sarsar. Tanzimatın da bu surette kurbanı olduk. Bizi kuvvetle çözemeyenler yaldızlı formüllerle cevherimizi eritebilirler.
Harben kazandığımızı, sulhteki yanlış ve vakitsiz adımlarımızla daha doğrusu Avrupalılara aldanmakla elimizden kaçırdığımızı onlar pek iyi bilirler. Bunun için ilim ve ihtisasa hürmet etmek ve bilgili ve seciyeli adamlarımızla üzerinde işlenmemiş fikirleri program diye kabul etmemek, yeniden aldanmamak için biricik yoldur.
Kendi ilim müesseselerinde işlenmemiş veya kontrol edilmemiş bayağı fikirlerin tatbiki diğer bir bakımdan da tehlikelidir. Emirle yaptırılacak, yani şiddetle tatbik olunacak demektir. Bu tarz belki itaat temin eder fakat sevgi asla!
Bu hususta kendi tecrübelerime de dayanarak diyebilirim ki, itaat görünüştedir ve muvakkattir.
Kitapta M. Kemal’in buna cevaben; “Dini ve ahlâki inkılâp yapmadan önce bir şey yapmak doğru değildir. Bunu da ancak bu prensibi kabul edebilecek genç unsurlarla yapabiliriz.” dediği ifade ediliyor.
(K.Karabekir):
Dinsiz ve ahlâksız bir millete bu dünyada hayat hakkı olmadığını tarih gösteriyor. Paşam, bu akide bizi bolşevizme götürür. İngilizler, mütarekenin ilk zamanlarında bizi bolşevikliğe teşvik ediyorlardı. Demek bizi başka yoldan yine oraya sürmek istiyorlar. Bunun mânâsı açıktır:
Bu hususta Erzurum’da da aynı fikrimi izah etmiş olduğumu ve daha önce de Amasya kararınıza mani olmuş bulunduğumu hatırlarsınız. Sonra siz Meclis kürsüsünden haykırdınız:
“Sulhten sonra millet safları içine çekilerek bir ferd-i millet gibi yaşayacağım.”
Halbuki şimdi halkın asla hoşuna gitmeyeceği ve benim bile ucunu bir uçurum gördüğüm bir formülü halka kabul ettirecek bir idare kurmaya gidiyorsunuz. Bunu yapmayınız. Milli birliğimiz sarsılır; bir tufeyli tabaka halkın başına geçer kanını emer. Hiçbirimizin hayatı uzun değildir. Bu milletin yeni sarsıntılara tahammülü yoktur.
İzmir iktisat Kongresi iktisadi ihtiyaçlarımızı tesbit etti. Bir heyeti milliyemiz maarif programını tesbit edecek. Mütehassis bir askeri heyetle (ordunun ilim ve irfanını) tesbit ettiriniz. Bu suretle planlı ve programlı olarak İstiklal Harbi’ni canıyla, başıyla kurtaran milletimize hürriyet ve aşk saadetini tattıralım.
Kaynak: Kazım Karabekir Anlatıyor, Uğur Mumcu, 1990, Tekin Yayınevi
Kaynak: Mira Haber