11:08 Cuma / 29 Mart 2024 | 19 Ramazan 1445

YALAN VE MAKSATLI HABERLER NE İŞE YARAR?

Gerçeği yansıtmayan, uydurma haberlere “yalan haber” ya da habercilerin dili ile “asparagas” denilir. Halkın ilgisini çekecek nitelikte masa başında uydurulan bu haberleri “maksatlı” haberlerle karıştırmamak gerekir. Çünkü maksatlı haberler, gerçeği yansıtmamasının yanında “birinin çıkarları için” yapılmış haberlerdir.

Kasıt taşıyan gizli bir amaca yönelik çıkar maksatlı tek yönlü haberler, kamunun dikkatini istenilen belirli noktalara çekmek için yapılır.
Yalan ve maksatlı haberler “olumlu” ya da “olumsuz” nitelik taşıyabilir. Örneğin bir gazeteye reklam vermeyen firmaya yönelik “olumsuz”; bir firmanın ürünlerini ön plana çıkarmaya yönelik olarak “olumlu” görülebilir.
Ancak her iki haber türü de meslek etiği bağlamında “olumlu” bulunmaz. Bunlar arasında “hangisi daha kötüdür” diye sorulduğunda ise, “maksatlı haberler” yanıtı verilebilir.
Öte yandan bunları kimi zaman haber toplamadaki hatalar ya da yanlış anlaşılmalarla da karıştırmamak gereklidir. Örneğin bir trafik kazasında ölenlerin sayısına ilişkin gazetelerde çıkan farklı sayılar, gazetecilerin “doğru habercilik” adına gereken özeni göstermemesinden kaynaklanır.
PROPAGANDA NE İŞE YARAR?
 
Maksatlı haberler halkı belirli konularda iknaya çalışan haberler olduğu için bunları öncelikle ikna ve propaganda araçları olarak değerlendirmek mümkündür. Lasswell’in tanımıyla propaganda “sadece anlamlı semboller ya da daha somut ve daha az konuşursak öykülerle, söylentilerle, haberlerle, resim ve sosyal iletişimin diğer biçimleriyle düşüncenin denetimini” ifade eder. Başka bir deyişle “sunumların yönlendirilmesiyle insan eylemini etkileme” tekniğidir.
Propagandaya “bir grubun çıkarlarını destekleyen, bilerek çarpıtılmış ya da saptırılmış bilgi” tanımlamasında   bulunanlar da vardır. Bu anlamda maksatlı haberler, bir tür propaganda niteliği taşır.
Genel olarak propaganda “düşmana karşı nefret uyandırmak, müttefiklerle dostluğu korumak, tarafsızlarla dostluğu korumak ve eğer mümkünse işbirliği sağlamak, düşmanın moralini bozmak” için yapılır.
Dolayısıyla bir grup insanın var olduğu her yerde beyaz, gri ya da siyah propaganda türlerinden söz etmek mümkündür. Propagandanın dünya tarihinde en yoğun olarak ifade edildiği dönemler ise bu kavramın 1622’de Hıristiyanlığı yaymak amacıyla kullanılmaya başlanmasının ardından, dünya savaşlarına ve özellikle radyonun etkin bir şekilde kullanıldığı İkinci Dünya Savaşı’na ve oradan da daha yakın zamanın “naklen” savaş yayınlarına ve “savaş yalanlarına” dek uzanır. Soğuk Savaş döneminden kalma “psikolojik savaş” teknikleri arasında propaganda etkin bir yer tutar.
Özellikle kişisel tutumlar, tutumların manuplasyonu (yönlendirilmesi) ve iletişimin etkileri üzerine Amerika Birleşik Devletleri’nde 1940’lar ve sonrasında Yale Okulu’nu temsil eden bilim insanlarınca yürütülen saha ve laboratuar araştırmaları propagandanın psikolojik etkileri üzerine yoğunlaşmıştır.
KAYNAĞIN GÜVENİLİRLİĞİ
 
Soğuk Savaş’ın etkin olduğu 1950’li yıllarda ileti gönderenle ya da mesaj kaynağıyla ilgili laboratuar araştırmaları dikkati çeker. İrfan Erdoğan ve Korkmaz Alemdar’ın Öteki Kuram adlı eserlerinde aktardıkları, inanılırlığı yüksek gazete ve dergilerle, inanılırlığı düşük gazete dergilerde yayımlanan yazılara yönelik karşılaştırmalı araştırma sonuçları çarpıcıdır.
Az inanılır kaynaklara atfedilen makaleler, çok inanılırlık atfedilen makalelere oranla çok yanlı ve haksız sunuşlar olarak değerlendirilmiştir. İnanılırlığı yüksek kaynaklar, izleyici üzerinde o anda başlayan bir etki yaratmaktadır. Düşünceler üzerindeki etkiler, dikkat etme ya da anlamadaki farklılıklar sonucu değildir. Çünkü kaynağın inanılırlığı izleyicinin savunularını kabulünü etkiler.
Araştırmanın “bence” bu noktada dikkatle üzerinde durulması gereken sonucu da şudur: Güvenilir kaynağın olumlu ve güvenilmeyen kaynağın olumsuz etkisi, birkaç hafta sonra ortadan kalkar. Bu kaynağın unutulması yüzünden değil; zamanın “uyutucu” etkisiyle içeriğin kaynaktan ayrılmasıdır.
Başka bir deyişle ister inanılır, ister inanılmaz kaynaktan alınıyor olsun, zamanla kaynağın “inanılırlık” ya da “inanılmazlık” etkisi ortadan kalkmaktadır.
İletişim biliminde, özellikle kitle iletişimin etkileri konusunda Amerika Birleşik Devletleri kaynaklı, sosyolojik ve psikolojik yaklaşım çerçevesinde gerçekleştirilmiş mesajın niteliğine ve alıcı konumundaki kişilerin niteliklerine yönelik çalışmalar da mevcuttur.
Bilimsel çalışmalarla tanımlanan bu ikna ve propaganda bilgisi, savaş durumu dışında, özellikle halka ilişkiler ve reklâmcılık dünyasında geniş bir biçimde kullanılmaktadır. Televizyon ekranlarına yansıyan “ürün satın alma davranışı yaratmaya yönelik” pek çok reklâm, ikna ve propaganda tekniklerinin başarılı uygulamalarıdır.
PSİKOLOJİK SAVAŞ
 
Propagandanın devletler bazında kurumsal boyutundan da söz etmek gereklidir. Amerika Birleşik Devletleri “savaş merkezi” Pentagon’un psikolojik savaş için her yıl ayırdığı bütçe milyon dolarla ifade edilmektedir. Bu paranın önemli bir bölümü gazeteciler için ayrılmaktadır. Ayrıca ülkenin medya için hazırladığı “hazır haberler” ve özel yayınlar da mevcuttur. Hatta Türkiye’den kimi gazetecilerin de bu kaynaktan “ABD lehine yazı yazmaları” için para aldığı ileri sürülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakloğlu, Türkiye’deki siyasi suikastları değerlendirdiği bir açıklamasında “32 ülkenin psikolojik savaş yöntemleriyle Türkiye’de operasyonlar yaptığını” ifade etmektedir (http://www.haberbu.com/haber_detay.php?id=5906).
Türkiye’de de “psikolojik savaş dairesi” ve onun çalışmaları özellikle 28 Şubat sürecinde medyada tartışma bulmuştur. Gazeteci Nazlı Ilıcak’ın üzerine gittiği “andıç olayı” psikolojik savaş bağlamında yorumlanabilecek niteliktedir (http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=2730).
Sonuç olarak her yalan haber, maksatlı olmayabilir. Ancak her maksatlı haber, birilerinin çıkarlarına hizmet eder. İster kişisel, ister bir grup ya da ülkenin çıkarlarına uygun olsun, maksatlı haberler birer ikna aracıdır. İletişim biliminde ikna ve propaganda üzerine yapılmış pek çok araştırma olmakla birlikte, herkesin kabul ettiği, genellenebilir nitelikte kesin doğrulardan söz etmek mümkün değildir. Ancak kimi çalışmaların sonuçları halen dünya ülkelerinde sistematik ve kurumsal düzeyde etkin bir biçimde sürdürülen ikna ve propaganda faaliyetlerine hizmet eder niteliktedir.
——————————-
Erkan Yüksel
[email protected]
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi

DİĞER GELİŞMELER