01:24 Cumartesi / 20 Nisan 2024 | 11 Şevval 1445

Suriye Mücadelesinin Kökleri (1. Bölüm)

Bir hareket hakkında yorumda ve yargıda bulunmadan önce onun köklerine inilmesi gerekir. Suriye cihadının köklerine indiğimizde, bunun Arap Baharı sürecinden daha ötelere, İhvanı Muslimin olaylarına kadar uzandığı görürüz. Bu yazıda Suriye cihadının gelişim süreci ana hatlarıyla ele alınmaya çalışılacaktır.

Modern ulus devletlerin kurulması ile dünyanın yeni bir döneme geçtiği ve bu dönemde özellikle Avrupa içerisinde ulus savaşlarının başlaması ve son olarak dünya savaşlarında milyonlarca insanın bir birlerini öldürmeleri ile Avrupa ulusalcılığın tehlikelerini çok acı tecrübelerle görmüş ve bu tehdidi aşmak için sıkı tedbirler almıştır. Ancak, bu acı tecrübelerin bir daha yaşanmaması için kendilerine yönelik tedbir almalarına karşın, ulusçuluk fikir ve ideolojilerini İslam coğrafyasına ithal etmede de büyük çabalar sarf etmişlerdir. Bu ithalat sonrasında Türk-Arap savaşları başgöstermiş, azınlıklara yatırım yapılarak iç karışıklar artırılmaya çalışılmıştır.

Genel olarak Şam bölgesi diyebileceğimiz coğrafyanın Sikes-Pikot anlaşması üzerinden taksim edilmesi ile bölge yepyeni bir sürece girmiştir. Emperyal hedeflerin gerçekleştirilmesi amacıyla yürütülen böl-parçala-yönet stratejisi daha da geliştirilerek bölünen bölgeler de kendi içerisinde azınlıklara verilen yetkilerle daha bir karmaşık hale sokulmuştur.

1963 senesinde Baas Partisi kurulana dek Nusayriler Lazkiye’ye bağlı dağlık bölgelerde yaşıyor, Sünnilerin yoğunlukta olduğu şehirlere inemiyor, indiklerinde bir takım baskılarla karşılaşıyor ve siyasi gelişmelerden tamamıyla uzak bir yaşam sürüyorlardı. Arap milliyetçiliği üzerine kurulan Baas Partisi’nin tesisi ile Nusayriler siyasi ve sosyal yaşantıyla katılım fırsatı buldu. Belki dış mihrakların da yönlendirmeleri ile Nusayriler Baas Partisi üzerinden orduya girmeye başladılar. Sünniler katında basit ve yıpratıcı işlerden sayılan askerlik Nusayriler için bulunmaz fırsatlar barındırıyordu.

Buna mukabil Sünniler siyaset, fikir, akademi gibi alanların dışında sosyal yaşama hakim olan ve yön veren ezici çoğunluğu teşkil ediyordu. Mısır’da neşet edip gelişen İhvan-ı Muslimin hareketi Suriye toplum ıslahçılarını da etkilemiş ve yürüttükleri davet çalışmaları meyvelerini vermeye başlamıştı. Ancak Sünniler orduya katılmıyorlar, katılmadıkları gibi bunu kötü ve hakir bir iş olarak görüyorlardı.

Baas üzerinden ordu içerisinde ve yönetimde nüfuz sahibi olan Nusayriler yönetimi ele geçirmek için birbirleri ile çekişmeye başladılar. Askeri darbe ile yönetime el koyan Salah Cedid, bir süre sonra Savunma Bakanlığına getirdiği yoldaşı Hafız Esed tarafından devrilecek ve ölene kadar hapse mahkum edilecektir.

Tüm bu gelişmelerden sonra iktidarını iyice pekiştiren Hafız Esed’in karşısında ezeli düşmanları olacak olan islamcılardan başka bir kesim kalmaz. Başta Suriye İhvanı olmak üzere İslamcılar Hafız’a sert eleştiriler yöneltirler. Aralarında Mervan Hadid gibi davetçi kimlikli bazı şahsiyetler Baas kökenli bu Nusayri rejimin devrilmesinin ancak silahlı mücadele yoluyla olabileceği görüşünü benimser ve bu minvalde faaliyetler yürütmeye başlarlar.

1979 senesinde Hafız Esed’e yakın korumalarından birisi tarafından suikast girişiminde bulunulur, ancak korumalarının çokluğu sayesinde Hafız Esed ölümden kurtulur. Bu olay üzerine, kardeşi Rıfat Esed’i Ihvan’ın yoğunlukta olduğu Tedmur hapishanesine gönderir ve orada bulunan İhvan üyeleri üzerinde büyük bir katliam işletir.

1982 senesinde Hama olayları patlak verir ve durumun içerisinden çıkılamayacak bir hal aldığını gören Hafız Esed orduyu Hama şehrine sevk edip hem havadan hem de karadan şehri bombalatmaya başlar. 3 hafta boyunca direnen şehir nihayetinde düşer ve düştükten sonra şehri ele geçiren rejim askerleri kadın, çocuk ve yaşlı demeden büyük bir katliama başlarlar. Medya organlarının engellenmesi nedeniyle kesin bir rakam bulunmamakla birlikte 30-60 bin arasında sivil müslümanın katledildiği belirtilmektedir.

Hama olaylarından sonra İslamcılara baskı daha da artmış ve ülke Muhaberat üzerinden tam bir demir perde rejimi ile yönetilmeye başlanmıştır. Bu durum 2000 senesinde Hafız Esed’in ölümüne kadar yaklaşık olarak böyle devam etmiştir.

Yönetime oğul Beşşar Esed’in geçmesinden sonra bir takım reform girişimleri başlatılsa da bu durum fazla devam etmemiştir. Bu reform kapsamında “Binler” diye geçen siyasi yasakları bulunanlara serbestiyet getirilmiş, seçimler görece daha şeffaf hale gelmiştir.

Muhammed Ata / Mira Haber