13:27 Salı / 16 Nisan 2024 | 7 Şevval 1445

Humeyni’nin ‘Velayet-i Fakih’ teorisi ve İran’da dini liderlik (3)

 

Humeyni tarafından yetkileri son derece genişletilmiş olan İran’da dini liderlik makamı uzun yıllardır Hamaney tarafından yönetilmektedir.

İran’da Humeyni’nin Velayet-i Fakih teorisiyle ilgili bir önemli tartışma da Humeyni’nin son günlerinde ortaya çıktı.

Humeyni: Velayeti Fakih makamı dinde hüküm koyucudur

1988’de Irak ile savaşının bitmesinin ardından iç ekonomik ve sosyal sorunlarına yönelen İran’da cumhurbaşkanı Ali Hamaney ve başbakan Mir Hüseyin Musavi önderliğindeki hükümet işçi kanununda reforma girişmişti. Kanuni değişikliklere müdahil olan Humeyni’nin bazı teklifleri, bazı hükümet üyeleri ve havzadaki mollalarca İslam’ın hükümleri ile çelişir bulunmuştu. Bunun üzerine Humeyni, Velayet-i Fakih makamının Şiilerin beklenen Mehdi’si Kayıp İmam’a naip olarak, İslam’da yeni hükümler de belirleme hakkı olduğunu iddia edip kanunların istediği yönde değişmesini sağladı.

Şia’da masum olduklarına, Allah’tan vahiy aldıklarına, her şeyi bildiklerine ve kainatı diledikleri gibi yönettiklerine inanılan imamların sonuncusu 12. İmam/Mehdi’dir. Halen yeryüzünde olduğuna ve bir gün ortaya çıkacağına inanılan Mehdi’nin de diğer masum imamlar gibi dinde teşri (yasama) yapma yani İslam’ın hükümlerini değiştirebilme hakkına sahip olduğuna inanılmaktadır.

Şia’daki Mehdi inancını işleyen Şii din bilginleri Mehdi’nin ortaya çıktığında mevcut İslam hükümlerini dilediği gibi değiştirebileceğini belirtmektedirler. Böylece Humeyni Velayet-i Fakih teorisini 12. İmam/Mehdi’ye naiplik yetkisi üzerine inşa ettiğinden, idaresinin ve hayatının son döneminde imamın naibi olarak dinde ahkamı değiştirebileceğini de iddia etmiştir.

İranlı idareciler Humeyni’nin bu çıkışını da kabullenmişlerdir. Fakat bu çıkış o döneme dek Humeyni’nin Velayet-i Fakih teorisini kabullenen bazı Şii mercilerinin bile tepkisini çekmiş, bunu naiplikten öte kendini imamın makamında görme olarak vasıflandırmışlardır.

Fakat bu dönemde Necef’in etkisinin Irak’taki gelişmelere paralel olarak kısıtlanması ve Kum’un tamamen İran’ın yeni rejiminin kontrolünde olması nedeniyle bu tartışmalar İran rejimini tehdit eder seviyeye ulaşmamıştır.

Velayeti Fakih varisi olarak Hüseyin Muntazeri

Eylül 1902 doğumlu olan Humeyni İran Devrimi’nin başarıya ulaştığı Şubat 1979 itibariyle 76 yaşını doldurmuş bulunmaktaydı. Devrimin başlangıcından, özellikle de yeni sistemin 1981’de oturmasının ardından Humeyni’nin ölümünden sonra yerini kimin alacağı üzerinde durulan bir konuydu.

Hüseyin Muntazeri (1922-2009) 1964’te Humeyni’nin İran’dan ayrılmasından önce Humeyni’ye yakın bir isimdi. Humeyni’nin yokluğunda İran’da onun adına faaliyet göstermişti. Humeyni’nin İran’a dönüşü ve devrimin gerçekleşmesiyle Hüseyin Muntazeri devrimin önde gelen isimlerinden biri olmuştu. 1983’te resmi tüm kuruluşlarda Humeyni’nin resminin yanına Muntazeri’nin de resimleri asıldı, böylece Humeyni’nin varisinin Muntazeri olduğu mesajı verildi.

muntazerihamaney.jpg

İran’ın mevcut lideri Hamaney ve Muntazeri

Velayet-i Fakih teorisine göre bu makama gelecek birinin taklid mercii/Ayetullah el-Uzma olması şarttı. 1980’li yılların başında İran’da peş peşe ölen Şii taklid mercilerinin yerine 1984’te Muntazeri taklid mercii ilan edildi. 1985’te Muntazeri resmen İran’ın dini liderliğinde Humeyni’nin varisi oldu.

Humeyni-Muntazeri çatışması ve Muntazeri’nin azli

Muntazeri resmen Humeyni’nin varisi olmasının ardından onunla bazı ihtilaflar yaşadı. Humeyni’nin Şeriatmedari’nin tedavi olmasına izin vermemesine ve Nisan 1986’da Şeriatmedari’nin ölümünün ardından cenaze namazı ve taziyesine getirilen engellere karşı çıkarak Humeyni ile karşı karşıya geldi.

Muntazeri, Şeriatmedari konusunda Humeyni ile ihtilafını anlatıyor

1986’nın sonundan itibaren Muntazeri Humeyni’ye ulaştırdığı mesajlarda dini liderliğin sınırlarından muhalefete izin verilmemesine, devrim ihracı çabalarından tutuklamalara pek çok konuda eleştirilerde bulundu. 1987 ve 1988 yılları boyunca süren bu eleştiriler Humeyni ve Muntazeri’nin arasını git gide açtı.

Temmuz 1988’den itibaren İran hapishanelerinde Humeyni’nin emriyle siyasi tutukluların toplu idamları başladı. Binlerce kişinin idam edildiği bu dönemde idam edilenlerin sayısına ilişkin tahminler 30 bine kadar ulaşmaktadır. İdam edilenler arasında kadın ve çocuklar da yer almıştı. Bu dönemde, bakire olan kızların idamına karşı düzenlemeleri aşmak için, Devrim Muhafızları güçlerinin tutuklu bekar kadınlarla zorla muta nikahı kıyıp idamlarından önce tecavüz ettiği belirtilmektedir.

Bu idam furyası Muntazeri’nin Humeyni’ye çok sert özel mesajlar göndermesine neden oldu. Humeyni’nin de aynı sertlikle cevaplar vermesi üzerine süren gerginlik Mart 1989’da Humeyni’nin Muntazeri’yi varisliğinden azli ve kamuoyu önünde suçlamasıyla sonuçlandı.

Humeyni’nin varisi Hamaney

Muntazeri’nin azledilmiş olması Humeyni’yi yeni bir varis atamaya zorluyordu. Çünkü 87 yaşına gelmiş ve hasta bir halde bulunuyordu. Varis atamaksızın ölümünün Humeyni’nin dini liderlik makamının yetkilerini son derece genişletmiş olmasından dolayı bir kargaşaya yol açması bekleniyordu.

Mevcut mercilerin hiçbirini tam olarak kendi çizgisinde bulmayan Humeyni varis belirleme sıkıntısı çekiyordu. Bu dönemde talebesi ve meclis başkanı Haşimi Rafsancani’nin (1934-2017) aktardığına göre, Rafsancani Humeyni’ye varisi olarak 1981’den beri İran’ın cumhurbaşkanı ve Humeyni’nin bir talebesi olan Ali Hamaney’i (1939-) varis olarak atamasını tavsiye etti. Humeyni Rafsancani’ye Hamaney’in merci olmadığını hatırlattı. Rafsancani Humeyni’nin çizgisine sadakat ve Humeyni’nin talebesi olmanın merci olmaktan önemli olduğunu söyleyerek merci olma şartının değiştirilebileceğini söyledi, Humeyni’yi ikna etti.

29 Nisan 1989’da Humeyni, Uzmanlar Meclisi’nin başındaki Şii taklid mercii Azeri Türkü Ali Meşkini’den (1921-2007) Velayet-i Fakih makamına gelebilmek için merci olma şartının kaldırılmasını istedi. Meşkini liderliğinde meclis bu talimatla şartı kaldırdı.

Humeyni muhalifi Şii mollalar Humeyni’yi bu kararıyla kendi kendisiyle çelişmekle suçladılar. Onlara göre Humeyni başta bu konuyu işlerken Velayet-i Fakih’in en bilgili merci olmasını şart koşmuş, devrimin ardından iktidarında bu makamın yetkilerini olabildiğince genişletmiş, dinin hükümlerini değiştirebilmeyi bile bu makamın hakkı kılmış, sonra da bu makam için merci olma şartını dahi kaldırmıştı.

4 Haziran 1989’da Ruhullah Humeyni öldü.

Temmuz ayında mollalardan oluşan Uzmanlar Meclisi, Rafsancani’nin Humeyni’nin yerine Hamaney’i bıraktığı beyanıyla oy çokluğuyla Hamaney’i yeni dini lider olarak seçti. Yine Temmuz 1989’da yapılan anayasa değişikliği referandumuyla İran’da başbakanlık müessesesi kaldırıldığı gibi dini lider olmada taklid mercii olma şartının kaldırılması onaylanmış oldu.

Hamaney’in taklid mercii olmama sorunu

Hamaney taklid merciliğinden oldukça uzak bir durumdaydı ve henüz Ayetullahlık makamında bile değildi. Anayasa değişikliğine rağmen bu durum İran’da ve İran dışında Şii ilmi çevrelerde eleştiriye neden olmaktaydı. İran’ın ünlü mercilerinden Muhsin Ali Araki’nin (1894-1994) 24 Kasım 1994’te 100 yaşında ölmesinin ardından yerini Hamaney’e bıraktığı açıklandı ve Hamaney merci ilan edildi. Bu açıklama Şii çevrelerinde inandırıcı bulunmadığı gibi henüz Ayetullah olmayan Hamaney’in Ayetullah el-Uzma olamayacağı da vurgulandı.

Aralık 1989’da Hüseyin Muntazeri Hamaney’i eleştirdiği gerekçesiyle gözaltına alınıp serbest bırakıldı ve üzerindeki baskı artırıldı. Ekim 1997’de Muntazeri’nin yaşadığı Kum şehrinde verdiği bir ders esnasında açıkça Hamaney’i eleştirmesi, merciliğinin sahte olduğunu ve İran’ı yönetme yeterliliği olmadığını belirtmesi Muntazeri’nin 2003 yılına değin ev hapsine mahkum edilmesine yol açtı.

Aynı dönemde İran’da dini liderlik makamının çok geniş yetkilerini eleştiren ve Hamaney’i yetersizlikle suçlayan Vahid Horasani, Sadık Ruhani, Muhammed Şirazi gibi Şii merciler de eleştirilerinin sertlik derecesine paralel olarak baskı gördüler.

hamaney1989.jpg

Hamaney İran devriminin 10’uncu yılı kutlamalarında konuşuyor. 11 Şubat 1989

Hamaney’in dini liderlik yetkilerine itirazlar

Humeyni’nin son derece genişlettiği liderlik yetkilerine 1989’da sahip olan Hamaney 1989-1997 döneminde cumhurbaşkanı olan Rafsancani’yle uyumlu bir dönem geçirdi.

Fakat İran’da yükselen reform talepleriyle 1997 cumhurbaşkanlığı seçimini Hamaney’in aleni olarak desteklediği muhafazakar molla Natık Nuri değil reformist molla Muhammed Hatemi açık bir farkla kazandı. 1998-1999 dönemi Hamaney ile Hatemi’nin ve altlarındaki kurumların güç mücadeleleriyle geçti. İlerleyen yıllarda gerginlik düşse de 2003’te Hatemi’nin pes etmesine değin ikilinin rekabeti sürdü.

İran’da o dönem yetkisi çok geniş tutulmuş, seçimle gelmeyen ve hayat boyu yönetme hakkına sahip dini liderlik makamının seçimle gelen cumhurbaşkanlığı makamından üstün olması, yetkisi son derece geniş ama sorumluluğu olmayan bir makam olması tartışma konusu oldu. Hatemi Hamaney ile mücadelesinde pes ettikten sonra yaptığı bir açıklamada “İran’da cumhurbaşkanlığı makamı devletin sözcüsü olmaktan ibarettir” diyecekti.

Muhammed Sadık es-Sadr’ın Velayet-i Fakihe alternatifi: “Veliyu-l Emri-l Muslimin”

Irak’taki Necef Havzası Saddam rejiminin değişen politikasıyla 1990’lı yıllarda yeniden nisbi bir canlanmaya girmişti.

Saddam rejimi İranlı mollalara alternatif olarak Iraklı Şii Arap bir merci ve Mukteda Sadr’ın babası olan Muhammed Sadık es-Sadr’ı (1943-1999) Ocak 1993’te Necef Havzası’nın başına atayarak ona maddi ve manevi destek vermişti.

Necef Havzası’nın dışına açılan Sadr, yardım faaliyeti gibi organizasyonlarla fakir Şii topluluklarda büyük bir destekçi kitlesi elde etmişti. 1997’den itibaren Muhammed Sadık es-Sadr, mahiyetine dair tafsilli bir açıklamada bulunmadan “Veliyu-l Emr-il Muslimin” (Müslümanların işlerinde velisi) gibi Velayet-i Fakihlik makamını çağrıştıran bir ünvan kullanmaya başlamıştı.

Necef Havzası’nın idari işlerinde Saddam rejimince tam yetkili resmi merci kabul edilen Sadr, bu ünvanına dayanarak Necef Havzası’nda diğer mercilere ait olan kurumlara el koyma yetkisini kendisinde görüyor, Irak Şiileri üzerinde kendisini hakim addediyordu.

İran’daki dini liderlik makamı da İran’ın ötesinde tüm Şiilerin liderliğini öngördüğünden Sadr’ın makam iddiasıyla Irak Şiileri üzerinde doğal bir rekabete giriyordu. Sadr da Hamaney’in alim olmadığını belirterek İran’ı bile yönetme hakkının olmadığını, zaten İran dışında bir yeri yönetme hakkına ise hiç sahip olmadığını iddia ediyordu.

2019’da Sadr Hareketi’nden ayrılan, Muhammed Sadık es-Sadr’ın sekreteri ve en yakın adamlarından biri olan Esad en-Nasıri, Muhammed Sadık es-Sadr’ın İran’a ve İran’daki Velayet-i Fakihlik anlayışına karşı olduğunu, Hamaney’i dini liderlik için ilmen yetersiz gördüğünü belirtiyor

1997-1999 döneminde İran gazeteleri ve İran’da bulunan İran destekli Iraklı Şii gruplar Sadr aleyhine yayın yaparak onun Saddam Hüseyin’in Şiileri bölmeye çalışan ajanı olduğunu işlemişlerdi. Bunun delillerden biri olarak da Saddam rejimi gibi otoriter bir rejimin Sadr’ın “Veliyu-l Emri-l Muslimin” gibi bir ünvanı kullanmasına izin vermesini gerekçe göstermişlerdi.

Bu tartışmaların ortasında 19 Şubat 1999’da Muhammed Sadık es-Sadr, İran ve Sistani gibi çevrelerin suçlandığı bir suikast sonucunda Necef’te öldürüldü.

Sistani ve Velayet-i Fakih

ABD 2003’te Irak’ı işgal ettiğinde 1992-1999 döneminde Muhammed Sadık es-Sadr başta olmak üzere çeşitli Şii mercilerle girdiği rekabetin ardından Ali Sistani (1930-) tartışılmaz şekilde Necef Havzası’nın liderliğini elinde bulunduruyordu.

Humeyni’nin Velayet-i Fakih teorisine karşıtlığıyla meşhur Ebulkasım el-Hoyi’nin talebesi olan Sistani hocasından bu teoriye karşıtlığı devralmıştı ama karşıtlığını daha yumuşak şekilde ifade etmekteydi. Sistani adına yapılan açıklamalarda Sistani’nin Irak’ın dini liderliği peşinde olmadığı, mercilerin ülkeleri yönetme hakkına sahip olmadığı ifade edilmekte, açıkça değinilmese de Hamaney’in tüm Şiiler üzerindeki liderlik iddiası reddedilmekteydi.

Ali Sistani’nin 2003’ten beri Irak’taki her seçime ve başbakan belirlenmesine müdahil olduğu biliniyor. Sistani’nin çalışmalarını ise, merciliğin yanı sıra Necef Havzası’nın liderliğine de hazırlandığı iddia edilen oğlu Muhammed Rıza Sistani (1962-) yürütüyor. Baba ve oğul Sistani’nin, mercilerin siyasi yönetim hakkına sahip olmadığı iddiasıyla yaptıklarının çeliştiği Şii çevrelerde dillendirilmektedir.

İran’ın gelecekteki dini lideri kim olacak?

2021 itibariyle 82 yaşını dolduracak olan Ali Hamaney, Humeyni’nin öldüğü 1989’dan beri 32 yıldır İran’ı Humeyni’nin Velayet-i Fakih teorisine dayanarak son derece geniş yetkilerle yönetmektedir.

1998’den beri hasta olduğu iddialarla dönem dönem ortaya atılan Hamaney’in sağlık durumu muamma olmakla beraber ilerleyen yaşı nedeniyle önümüzdeki yıllarda muhtemel ölümüyle İran’da yeni bir dini liderin seçilmesi sürecine girileceği açıktır.

Bu son derece geniş yetkili makama kimin getirilebileceğine dair henüz resmi bir açıklama yapılmadığı gibi, ortada kuvvetli adaylar da görülmemektedir. Makamın yetki genişliğinden kaynaklanan öneminden ötürü İran rejimi yeni liderin seçiminde bir kargaşa doğmasından endişe etmektedir.

İran’ın mevcut ünlü mercilerinden pek çoğunun derece farkıyla Hamaney ile ihtilaf içinde olması ve ilerlemiş yaşları yeni dini liderin mercilerden birisi arasından çıkma ihtimalini düşürmektedir. 1989’da yapılan değişiklikle dini liderde mercilik özelliği aranmaması, herhangi bir seviyede molla olmasının yeterli görülmesi muhtemel adayları artırmaktadır.

Dini liderlik yarışına adaylığını koyması beklenen pek çok isim Hamaney’den önce öldüğü için bu yarışa girememiştir. Mevcut cumhurbaşkanı Hasan Ruhani (1948-), Ruhullah Humeyni’nin torunu Hasan Humeyni (1972-), Muhsin Araki (1956-), mevcut başyargıç ve 2017 cumhurbaşkanı seçimim kaybedeni İbrahim Reisi (1960-) ve Sadık Laricani (1961-) Hamaney’in ölümü durumunda muhtemel dini liderlik adayları olarak görülmektedir. Fakat bu isimlerden henüz böyle bir makam yarışına aday olacaklarına dair herhangi bir beyanat yoktur.

Ali Hamaney’in oğlu Mücteba Hamaney’i (1969-) yerine merci ve dini lider olarak vasiyet etme niyetinde olduğu da iddia edilmektedir.

Kaynak: Mepa News Akademi

*Yayınlanan haberlerde yer alan düşünceler ve ortaya konulan fikirler veya kişiler Mira Haber’in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

DİĞER GELİŞMELER