01:27 Cumartesi / 20 Nisan 2024 | 11 Şevval 1445

Bloomberg: Türkiye, Doğu Akdeniz’de en büyük bölgesel güç olmanın peşinde

‘Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki güç gösterisi sadece gazla ilgili değil’ başlıklı makale yayımlayan Bloomberg, Akdeniz’deki tarihi ihtilaf ve rekabetlerin dirildiği analizini yaptı. Donanmayı güçlendirip savunma sanayini geliştiren Erdoğan’ın Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki en büyük güç olduğunu kabul ettirme saikiyle hareket ettiği dile getirildi.

ABD merkezli haber sitesinde  Marc Champion’ın imzasını taşıyan ‘Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki güç gösterisi sadece gazla ilgili değil’ başlıklı makalede “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin bölgesel güç olarak çıkarlarına sahip çıkmaya muktedir bir donanma inşa ediyor” görüşüne yer verildi.

Türkiye’yi Yunanistan ve Fransa ile karşı karşıya getiren Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinden güç mücadelesiyle ilgili analizler yapan makalede, ‘Türkiye’nin donanma gücünü yeniden inşa ederken ve tartışmalı sularda hak iddiası mücadelesine girerken, Batı’daki geleneksel düşmanlarıyla bir kez daha ihtilaf halinde olduğuna’ dikkat çekildi.

Uluslararası toplumun dikkatinin Doğu Akdeniz’de doğal gaz rezervleri için girilen yarışa odaklandığını, zira sadece Türkiye değil, aynı zamanda Kıbrıs, Mısır, Yunanistan’ın dünyanın en kabalık denizlerinden birinde hak iddia ettiğini, ancak gerilimin köklerinin çok daha derinde yattığını dile getiren makalede şöyle denildi:

“Donanmanın büyümesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın -genelde Türkiye’nin dışında ciddiye alınmayan- Avrupa, Rusya ve ABD’ye zıtlaşmaya muktedir Müslüman bölgesel güç hüviyetiyle ülkesinin çıkarlarına sahip çıkma hırsının çapını gözler önüne seriyor.”

Yeni yerli üretim savaş gemileri ve denizaltıların güç verdiği, daha büyük fırkateynlerin yolda olduğu, 27 bin tonluk bir uçak gemisinin de gelecek yıl katılmasının beklendiği donanmanın Erdoğan’ın ülke sınırları dışında başarıyla güç kullanmasını sağladığını, bu durumun kıyıdaş ülkeleri hem şaşırttığı hem de alarma geçirdiği aktarılarak bir uzman görüşüne yer verildi.

Kaliforniya Deniz Çalışmaları Yüksek Lisans Okulu’nda Ulusal Güvenlik İlişkileri profesörü ve Türkiye’nin denizlerde yürüttüğü çalışmalar konusunda uzman Ryan Gingeras, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Yüzeyin çok da altında olmayan yerde çok daha duygusal bir dizi mesele yatıyor, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki en büyük güç olduğu ve buna uygun muamele görmesi gerektiği gibi. Kendini rakipler ve hasımlarla çevrili algılıyor, otoritesini kabul ettirmek için gücünü kullanacak, çünkü buna muktedir.”

Türkiye’nin savaş gemilerinden saldırı helikopterlerine ve silahlı insansız hava araçlarına dek yerli silah sanayinin git gide geliştiği, Türk yetkililerin bununla Batılı tedarikçilerden ‘stratejik bağımsızlık’ kazanılmasının amaçlandığını söylediği, zira Batılı tedarikçilerden artık ortaktan ziyade rakip olarak görüldüğü sıralanarak şöyle devam edildi:

“Erdoğan 2023’ü, Türkiye’nin tüm askeri teçhizatına sahip olacağı yıl olarak hedefliyor. Ancak bu pek mümkün gözükmüyor. Aynı zamanda sorunlar yaşayan 750 milyar dolarlık bir ekonomide, günümüz şartlarında ‘büyük güç’ hayallerini gerçekleştirmek için de şüpheler var. Avrupa Birliği de Türkiye’ye yönelik yaptırımları gündemine aldı.”

“Türk ordusu bu şartlar altında da Suriye’nin kuzeyine girerek masadaki yerini aldı. Libya’da da Türk savaş gemileri Trablus’ta işgal altındaki hükümete yardım götürerek savaşın seyrini değiştirdi.”
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz arama ve sondaj çalışmaları yapan gemilerine de donanmanın eşlik ettiğini hatırlatan makale, bu sularda Yunanistan ve Kıbrıs’ın da hak iddia ettiğini belirtiyor:
“Geçen ay iki NATO üyesi olan Yunanistan ve Türkiye’nin gemileri karşı karşıya geldi. Bu, Ege Denizi’ndeki adacıklar üzerinden gerilimin yaşandığı 1996’dan bu yana iki ülkenin savaşa en yaklaştığı an oldu.”

Yunanistan ile Güney Kıbrıs hak ilan ettiği sularda Türk donanma filolarının gaz arayan sismik araştırma gemilerine rutin olarak eşlik etmesinin geçen ay bir Türk ve Yunan fırkateyninin çarpışmasına yol açmasıyla iki NATO üyesindeki düşmanlığın 1996 Kardak krizinden beri en yüksek noktaya ulaştığına dikkat çekilerek Erdoğan’ın 26 Ağustos’ta 1071 Malazgirt Zaferi’nin yıldönümü için düzenlediği törende “Türkiye Akdeniz’de de Ege’de, Karadeniz’de hakkı olanı alacaktır. Yaparız diyorsak yaparız ve bedelini de öderiz” diye konuştuğu hatırlatıldı. Kurtuluş Savaşı’nda Yunan işgal güçlerine karşı alınan zaferi de 30 Ağustos’ta yeni bir gemiden fırlatılan güdümlü füzeyi ve sıvı yakıtla çalışan bir uzay roketi ‘müjdeleyerek’ kutladığı dile getirildi. “Son olarak cumartesi günü de diplomatik bir çözüme varılmazsa ‘sahada’ acı çekeceğini söyleyerek Yunanistan’ı doğrudan tehdit etti” denilerek şöyle devam edildi:

“Erdoğan’ın bu savaşçı tavrını ne kadar ciddiye almak gerektiği henüz belirsiz. Danışmanı ve sözcüsü İbrahim Kalın, kısa süre önce Bloomberg News’e verdiği röportajda ‘Türkiye’nin Akdeniz’deki ortaklarını, uzun süredir dikkate alınmayan çıkarlarını ciddiye almaya ve müzakere etmeye zorlamayı amaçladığını’ söyledi.

“Yunanistan ise Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne dayanarak ülkenin kıta sahanlığı için adaların da dikkate alınması gerektiğini savunuyor. Ancak BM hukuk metnine Türkiye taraf değil. Ankara’ya göre bir ülkenin kıta sahanlığı, ana kara dikkate alınarak hesaplanmalı. İki taraf da masaya oturmayı teklif ediyor ama bunun yakın zamanda olacağına dair bir işaret yok.”

“Türkiye’nin zorlayıcı yaklaşımı Akdeniz’deki diğer güçlerin de dikkatini çekmiş durumda. Ancak bu tutum, 83 milyon nüfuslu ulusu yalnız bırakmış görünüyor.”

Rusya’nın bu ay sonunda Akdeniz’de tatbikat yapacağı; Fransa’nın yüksek güçlü Rafale jetlerini Güney Kıbrıs’a gönderdiği; ABD’nin de Güney Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu kısmen kaldırdığı hatırlatılırken, milliyetçi yaklaşımıyla Türkiye’de geniş kesimlere hitap eden Erdoğan’ın uyguladığı ‘Mavi Vatan’ stratejisinin fikir babası olan Türk donanması eski politika planlama direktörü emekli amiral Cem Gürdeniz’in görüşlerine de geniş yer ayrıldı:

“Ben bir Kemalistim, İslam’ın siyasete alet edilmesine kesinlikle karşıyım. Ancak ABD ve Batı Avrupa’nın asıl çıkarlarının Türkiye’nin çıkarlarına karşı olduğu düşüncesine katılıyorum. Kafa yapıları çok basit: 1923’te mağlup oldu ve Anadolu’yu terk ettik ancak Ege Denizi’ne sahip çıktık. Türklerin kara insanı olduğuna ve denizde ne isterlerse alabileceklerine inanıyorlar. Hayır, artık işler değişti.”

Yeni planlamalar sayesinde Türkiye’nin donanmasının, uzunca bir zamandır Ege Denizi’nde daha güçlü aktör olarak görülen Yunanistan’ınkine göre daha güçlü olacağına dikkat çekilirken, tüm bunlara rağmen savaşın kaçınılmaz hale gelmediği ifade edildi.

Ancak Londra merkezli düşünce kuruluşu Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü’nün uzmanı Hugo Decis, ‘gerilimin yükselmesi riskinin arttığını’ söyleyerek “Gerçekten endişelenmemiz gereken şey, Türkiye’nin tıpkı Çin gibi adımlar atarak emrivaki dinamiğinin gelişmesi olmalı” görüşünü dile getirdi.