image 2025 02 04 16 55 12

Cevlani, Şeriat tartışmalarına son noktayı koydu! (röportajın tamamı)

Suriye Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara, The Economist’e verdiği röportajda ülkenin geleceğine dair önemli açıklamalarda bulundu.

Resmi olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ilan edilen Ahmed el-Şara, dergiyle yaptığı röportajda Suriye’nin geleceği ve ülkenin yeniden inşasında nasıl bir yol izleneceği gibi birçok kritik noktaya değindi.

image 2025 02 04 14 21 14Şara’nın röportajdan paylaşılan bir fotoğrafında, erkek ve kadın gazetecilerin sorularını yanıtladığı görülüyor. Özellikle yanında kadın bir gazetecinin bulunması dikkat çekiyor çünkü Suriye devrimi henüz devam ediyorken Şara, kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen tesettürsüz bir kadından başını ötmesini istemişti.

Röportaj

The Economist, ilk olarak Şara’ya Suriye hakkındaki vizyonunu, ve ülkeyi 5 yıl içinde hangi konumda gördüğü sorusunu yöneltti.

Ahmed el-Şara: Öncelikle, Suriye 54 yıl boyunca önceki rejimin kontrolü altındaydı. Bu süreçte ülke birçok felaket yaşadı. Suriye, bölgesel düzeyde insan kaynaklarının gelişimi, ekonomi ve komşu ülkelerle siyasi ilişkiler açısından büyük bir gerileme yaşadı. Daha önce Suriye, tüm komşu ülkeler için bir endişe kaynağıydı. Aynı zamanda halkına karşı temel sorumluluklarını yerine getirmiyordu. Önceki rejim için en önemli şey iktidarda kalmak ve güvenlik yöntemlerini kullanarak bu gücü korumaktı. Güvenlik yöntemleri; işkence, Saydnaya Hapishanesi’nde görüldüğü gibi insanlara kötü muamele, keyfi tutuklamalar ve baskılar anlamına geliyordu. Halk ona karşı ayaklandığında ise kimyasal silahlar, patlayıcı bombalar ve başka yıkıcı yöntemler kullandı.

Aynı zamanda, önceki rejim döneminde Suriye’de toplumsal bölünme yaşanıyordu. Rejim, belirli bir halk grubuna dayanarak diğer grupları karşısına aldı. Bu da Suriye’de kapsamlı bir iç savaş tehdidini doğurdu.

Ekonomik açıdan bakıldığında, tüm sektörler neredeyse tamamen yok edildi. Rejim, ülke için sağlam bir ekonomi inşa etmek yerine, ulusal serveti yağmalayarak yasadışı yollarla yurt dışına kaçırmaya odaklandı.

Bu nedenle önümüzdeki beş yıllık süreç, modern ve yeni temeller üzerine bir devlet inşa etmeye odaklanacaktır. Adalet ve danışma ilkelerini teşvik eden, toplumun tüm kesimlerinin ülkenin yönetimine katılımına dayalı bir sistem oluşturulacaktır. Önümüzdeki beş yılda önemli dönüm noktaları olacak. Tüm bu zorlukları ve engelleri aşmayı umuyoruz. Bunu da Suriye halkının sağduyusu ve tüm kesimler arasında gösterilen hoşgörü sayesinde gerçekleştirebileceğimize inanıyoruz.

Siyasi ve dış ilişkiler açısından, önceki rejim döneminde Suriye büyük bir izolasyon içinde yaşıyordu. Komşu ülkelerle ilişkilerde birçok sorun yaşandı. Örneğin, Lübnan’da büyük iç karışıklıklara sebep oldu. Lübnan’da öldürülen önemli siyasi liderler ve kamu figürleri, doğrudan önceki rejimin eliyle öldürüldü. Bu nedenle Lübnan’a müdahalesi yanlış bir şekilde yürütüldü. Sonuç olarak Suriye Lübnan’dan çekildiğinde, geride Hizbullah’ı bıraktı. Bu durum, Lübnan’da olumsuz bir kontrol mekanizması yarattı ve sonunda tam ölçekli bir savaşa yol açtı.

Ürdün’e gelince, önceki rejim doğrudan Ürdün’e uyuşturucu ihraç ederek hedef aldı. Irak ile ilişkiler de, Saddam Hüseyin dönemi boyunca uzun bir süre kopuktu. Amerika’nın Irak’ı işgal etmesinin ardından ise, önceki rejim Irak’a sürekli sorun ihraç etti. Türkiye ile de önceki rejim döneminde büyük sorunlar yaşandı. Körfez ülkeleri ise, İran’ın Suriye’deki varlığından olumsuz etkilendi. Avrupa ülkeleri de rejimin insan kaçakçılığı ve zorunlu göç yoluyla insanları finansal kazanç elde etmek için kullanmasından zarar gördü.

Gördüğünüz gibi, Suriye’de hızlı ve etkili adımlar atılması gereken birçok sorun var. Bunların en önemlisi, ülke içindeki Suriyelilerin birlik olmasıdır. Elimizdeki en büyük sermaye budur ve çok şükür bugün bunu başarmış durumdayız. Şam’a askeri bir mücadele yoluyla girmiş olmamıza rağmen, bu mücadele büyük ölçüde merhamet ve hoşgörü ile karakterize edildi. Dolayısıyla, Şam’a giriş şeklimiz, şehirde sivil barışın sağlanmasında kilit bir rol oynadı. Hâlâ bazı ihlaller olsa da bunlar oldukça minimal düzeyde.

Bunun yanı sıra, Suriye’nin güçlü bir ekonomi inşa etmesi gerekiyor. Şu anda ülke ekonomisini yeniden canlandırmak için çalışıyoruz. Ayrıca, ülkedeki silahların kontrol altına alınması gibi büyük bir güvenlik sorunu var. Ancak bu konuda önemli ilerlemeler kaydettik. Yalnızca Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki veya PKK’nın işgali altındaki Kuzeydoğu Suriye bölgesi bu kontrolün dışındadır. Onlarla müzakereler yürütüyor ve herhangi bir çatışma yaşanmadan çözüme ulaşmayı umuyoruz.

Bu süreçte kısa zaman içinde Suriye’nin bölgesel ve uluslararası ülkelerle ilişkilerini yeniden inşa etmek için çalıştık. Çok şükür, şimdiye kadar bunda büyük ölçüde başarılı olduk. Eğer önümüzdeki beş yıl boyunca işler böyle devam ederse, geleceğin parlak olacağına inanıyorum.

Ancak, Suriye halkının acılarını artırabilecek iki temel faktör var. Birincisi, Amerika Birleşik Devletleri tarafından uygulanan yaptırımlar. Rejim, halkına zulmettiği için bu yaptırımlara maruz kaldı ve hâlâ yürürlükte. İkincisi ise, son dönemde İsrail’in ilerleyişi. Bu mesele çözülmelidir. İsraillilerin geri çekilmesi gerekiyor, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlara yol açabilir.

The Economist: Politik açıdan kendinize örnek aldığınız bir lider var mı? George Washington, ya da Muhammed bin Selman? İlham aldığınız biri var mı?

Ahmed el-Şara: Suriye bağlamı benzersizdir ve her ülke kendine özgü bir süreçten geçer. Siyasi çözümler, yaşanan olaylardan doğmalıdır; dolayısıyla başka ülkelerin siyasi deneyimlerini alıp Suriye’ye uygulamak doğru bir politika değildir. Arap, uluslararası ve İslami tarih dâhil olmak üzere her bağlamdan tarih okudum; doğudan, batıdan, kuzeyden ve güneyden gelen farklı perspektifleri inceledim. Dünyada yaşanan olaylardan ders çıkarmaya çalıştık, özellikle son yüz yıl içinde gerçekleşen I. ve II. Dünya Savaşları gibi büyük olaylardan faydalanmak istedik. Ayrıca Arap dünyası da büyük çalkantılardan geçti. Bu nedenle tarih derslerle doludur ve biz de bundan faydalanacağız.

Ancak meseleleri değerlendirirken bağımsız bir bakış açısına sahip olmayı ve diğer ülkelerin tecrübelerinden faydalanmayı amaçlıyoruz. Bahsettiğiniz liderlerin hepsi kendi ülkelerini yönetmede başarılıydı, ancak Suriye’nin durumu onlardan farklı.

The Economist: Daha modern ve kapsayıcı bir Suriye’den bahsettiniz, ancak iki gün önce gerçekleşen toplantınızın görüntülerine baktığımda pek kapsayıcı bir tablo görülmedi. Üniforma giymiştiniz ve çevrenizde askeri liderler vardı. Açıkçası, bu görüntü yeni bir demokratik devletin başlangıcından çok bir askeri darbe izlenimi veriyordu. Yanlış mı değerlendirildi? Bu durum kapsayıcı bir devlet kurma süreciyle örtüşmüyor gibi görünüyor.

Ahmed el-Şara: Bu toplantı, rejimi devirmeye katkıda bulunan tüm devrimci grupların bir araya geldiği bir buluşmaydı. Bildiğiniz gibi rejim, siyasi yollarla değil, askeri bir mücadele sonucunda devrildi. Rejim, kendisine sunulan tüm siyasi çözüm önerilerini reddetti ve hem bölgesel hem de uluslararası fırsatları değerlendirmede sürekli olumsuz bir tutum sergiledi. Sonuç olarak halkın elinde askeri mücadeleden başka bir seçenek kalmadı.

Rejim askeri yollarla devrildiğinde, Suriye ile ilgilenen birçok kişi devreye girdi. Hukuk danışmanları ve uzmanlarla kapsamlı istişarelerde bulunduk. Son iki ay içinde Suriye’de bir otorite boşluğu yaşandı ve bu boşluğun doldurulması gerekiyordu. Hukuk uzmanları, uluslararası teamüllere göre, devrimde zaferi kazanan gücün, ülkenin yönetim kadrosunu belirleme hakkına sahip olduğunu ifade etti. Bu süreçte zaferi kazanan güçler askeri birliklerdi.

Dolayısıyla, bu sürece uyum sağlamak gerekiyordu. Rejimi deviren mücadelenin komutanı olarak, ben de bu duruma uyum sağlamak zorundaydım. Toplantının amacı, esas olarak Askeri Operasyonlar Yönetimi ve rejimin devrilmesine katkı sağlayan askeri grupların bir araya gelmesi olduğu için, onların bakış açısıyla uyumlu bir şekilde hareket etmeyi tercih ettim. Ancak bu, ülkenin askeri bir yönetimle yönetileceği anlamına gelmez. Aksine, silahlı grupların kontrol altına alınması sürecinde askeri birlikler arasında mutabakat sağlanması açısından önemli bir adımdı.

Bu mutabakatın sağlanması, Suriye halkına güven verecektir. Çünkü silahlı gruplar, ülkenin yönetimi konusunda kendi rızalarıyla uzlaşmışlardır. Birçok ülkede, devrim sonrası askeri gruplar arasında yaşanan anlaşmazlıklar kaosa yol açmaktadır. Ancak, Suriye halkının bilinçli tavrı ve devrimci grupların sağduyulu yaklaşımı sayesinde bu süreç düzenli bir şekilde yürütüldü. Gelecekte Suriye’nin yolunu belirleyecek ve bu otorite boşluğunu dolduracak temel maddeler üzerinde uzlaşmaya varıldı. Ülke, özgür ve adil seçimlere hazır hale gelene kadar bu sürecin yönetilmesi gerekecek.

The Economist: Dün gece geleceğe yönelik bir yol haritası sundunuz ve özgür ve adil seçimler yapılana kadar geçici bir hükümetin görevde olacağını söylediniz. Bu seçimlerin ne zaman yapılmasını bekliyorsunuz? Bu seçimler başkanlık seçimlerini de kapsayacak mı?

Ahmed el-Şara: Çok şükür, dün geceki konuşmamı askeri üniforma yerine takım elbiseyle yaptım. Ama bunu fark etmemiş olabilirsiniz.

Öncelikle, son on dört yılda Suriye halkının yaklaşık yarısı ülkeyi terk etti ve farklı ülkelere yerleşti. Ülkeyi terk edenlerin büyük bir kısmı, Suriye devletiyle herhangi bir hukuki bağlantısını kaybetti. Doğan ve ölen birçok kişi devletin resmi kayıtlarına işlenmedi. Yeni vatandaşlık alıp Suriye vatandaşlığını bırakanlar oldu veya önceki rejim nedeniyle vatandaşlıklarını önemsemeyenler ortaya çıktı.

Bunun yanı sıra, Suriye devletinin kontrolü dışında kalan geniş bir bölge var. Bu alan şu anda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolünde ve burada büyük bir nüfus yaşıyor. Son on beş yıldır Suriye’de sağlıklı bir nüfus sayımı yapılmadı. Ülkenin tam nüfusunu, genç erkeklerin sayısını ya da seçimlere katılabilecek kişi sayısını kimse bilmiyor. Elimizde doğru veri bulunmuyor ve şu an yapılacak herhangi bir seçim, sağlam temellere dayanmayacaktır.

Bu nedenle, özgür ve adil seçimlerin sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesi için nüfus sayımı yapılması, yurtdışındaki Suriyelilerin ülkeye dönüşü için gerekli adımların atılması, büyükelçiliklerin açılması ve halkla yeniden hukuki bağ kurulması gerekmektedir. Dahası, komşu ülkelerdeki kamplarda yaşayan birçok Suriyeli mülteci, resmi mülteci komisyonlarına kayıtlı değil.

Dolayısıyla, bu sürecin tamamlanması zaman alacaktır. Uzmanlara danıştım ve en az üç ila dört yıl süreceğini belirttiler. Bu süreçte, seçim yasaları, anayasa ve ülkenin yönetimini düzenleyecek diğer yasalar titizlikle hazırlanacaktır. Tüm bu çalışmalar, uluslararası uzmanlar ve Birleşmiş Milletler ile koordineli bir şekilde yürütülecektir.

Bu hazırlıklar tamamlandığında, gerçekten şeffaf ve güvenilir seçimler gerçekleştirilecektir.

The Economist: Başkanlık seçimleri olacak mı?

Ahmed el-Şaraa: Elbette.

The Economist: Peki siyasi partiler bu seçimlere katılabilecek mi?

Ahmed el-Şara: Bu benim karar vereceğim bir konu değil; anayasa taslağını hazırlayacak bir anayasa komitesi var. Bu komite, güvenilir ve yüksek yetkinliğe sahip uzmanlardan oluşuyor. Partiler yasasını, kimlerin parti kurabileceğini ve kimlerin seçimlere katılabileceğini onlar belirleyecek. Tüm bunlar yasal çerçevede gerçekleşecek ve benim bu süreçteki rolüm, oluşturulacak yasaları uygulamak olacak.

The Economist: Peki, basitçe sorayım. Suriye’de bir demokrasi olacak mı? Şimdiye kadar bu kelimeyi hiç kullandığınızı duymadım.

Ahmed el-Şara: Bölgemizde demokrasiye dair farklı tanımlar var. Eğer demokrasi, halkın kendisini yönetecek kişiyi ve parlamentoda kendisini temsil edecek kişileri seçmesi anlamına geliyorsa, evet, Suriye bu yönde ilerliyor.

The Economist: Yeni anayasanın hazırlanması, dediğiniz gibi, birkaç yıl sürecek. Peki bu süre zarfında hukuk sistemi ve mahkemeler Medeni Kanun’a mı yoksa Şeriat hukukuna mı dayanacak?

Ahmed el-Şara: Öncelikle, devletin kimliğini, yapısını, geleceğini ve bu konularla ilgili temel ilkeleri tanımlayan bir anayasal bildiri olacak. Ayrıca, Yüksek Yargı Konseyi bulunacak. Mevcut yasaların tamamını bir anda yürürlükten kaldıramayız çünkü hâlihazırda devam eden davalar var. Şu an mahkemelerde 150 binden fazla açık dava bulunuyor. Bu nedenle, yeni bir yasa oluşturulmadan önce mevcut yasaları tamamen kaldırmak mümkün değil. Ancak, hukuk uzmanları ve yargı yasalarında uzmanlaşmış komiteler aracılığıyla yeni yasalar önerilecek ve Suriye’nin mevcut durumuna uygun olmayan eski yasalar değiştirilecek.

Çıkarılacak herhangi bir yasa, geçici parlamento meclisine sunulacak ve burada oylanarak kabul edilecek ya da reddedilecek. Ayrıca, Yüksek Yargı Konseyi ve Anayasa Mahkemesi de bu sürecin bir parçası olacak. Yasaların oluşturulması rastgele bir süreç olmayacak; başkanın tek başına yasa çıkarma yetkisi bulunmayacak. Bunun yerine, anayasal bildiride belirlenen genel ilkeler doğrultusunda yasalar oluşturulacak.

The Economist: Yani Şeriat hukuku uygulanabilir mi?

Ahmed el-Şara: Bu, hukuk uzmanlarının kararına bağlı. Eğer onaylarlarsa benim görevim bunu uygulamak olacak, eğer onaylamazlarsa yine görevim onların kararını uygulamak olacak.

The Economist: Bu soruyu sormamın sebebi, Suriye’de ve uluslararası camiada bazı kesimlerin sizin muhafazakâr bir İslami yönetim benimseyeceğinizden endişe duyması. Özellikle kadınların yönetimde herhangi bir rolü olmayacağına dair kaygılar var. Hükümetinizde kadınlar gerçek anlamda yetkili pozisyonlarda yer alacak mı? Sadece göstermelik olarak değil, gerçekten yetki sahibi olacaklar mı?

Ahmed el-Şara: Öncelikle, İslami sistemde kadınların bir rolü vardır. Muhafazakâr bir İslami sistemin kadınlara yer vermediğini söyleyenler, İslam’ı yanlış anlamış demektir. Kadınlar toplumun neredeyse yarısını oluşturuyor. Şu an üniversitelerdeki insan kaynağının çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. İş gücü piyasası geniş bir alan ve kadınlara açıktır. Suriye’de kadınlar zaten aktif olarak çalışıyor. Çalışmak isteyen bir kadın için iş piyasası açık olacaktır.

The Economist: Eşiniz Suriye’nin First Lady’si olacak mı?

Ahmed el-Şara: Geleneksel olarak, devlet başkanının eşi otomatik olarak bu pozisyonu üstlenir. Dolayısıyla, “First Lady” diye bir makam varsa, rastgele birinin bu pozisyona getirilmesi söz konusu olamaz. Ancak bizim First Lady anlayışımız, toplumun üstünde bir figür olmak yerine, topluma hizmet eden bir kişi olması yönündedir.

The Economist: Beş gündür Suriye’deyiz ve birçok kişiyle konuştuk. İş insanlarından ve farklı kesimlerden tekrar tekrar duyduğumuz bir endişe, yönetimde çok fazla kontrolü elinizde tuttuğunuz yönünde. Suriye’yi İdlib’i yönettiğiniz gibi yönetmeye çalıştığınız söyleniyor. Bu eleştiriyi adil buluyor musunuz? Ülkeyi yönetenler arasında daha geniş bir grup oluşturmayı planlıyor musunuz?

Ahmed el-Şara: Öncelikle, İdlib tüm Suriye topluluklarından insanlara ev sahipliği yaptı. Ülkenin büyük bir kısmından insanlar buraya göç etti. İlk aşamada devletin çöküşünü önlemek için İdlib’de oluşturduğumuz büyük bir ekibe güvendik. Yalnızca askeri bir güçle giriş yapmadık. Aynı zamanda belediye hizmetleri, yükseköğretim, eğitim, sağlık, spor ve diğer tüm yaşam alanlarında çalışan bir sivil güçle de hareket ettik.

The Economist: Peki yönetimde daha geniş bir gruba yer verecek misiniz? Şu anda İdlib’deki yönetimde en önemli mevkiler İdlib kökenli kişilerde gibi görünüyor. HTŞ dışından isimlere yer verecek misiniz?

Ahmed el-Şara: İlk aşamada devlet kurumlarının çöküşünü engellemek için, İdlib’de hazırladığımız hükümet üzerinden kontrolü sağladık. Ancak bu hükümete yalnızca üç aylık bir süre verdik. Bu süre içinde İdlib içinden veri topladık ve birçok insanla görüştük. Üç ayın ardından, tüm toplumsal kesimlerin katılımıyla daha geniş ve çeşitli bir hükümet oluşturulacak. Ancak bu seçim süreci, etnik köken veya dini aidiyet temelinde değil, tamamen liyakate dayalı olarak gerçekleşecek.

The Economist: Oldukça yakın bir tarih. Üç ay sonu Mart ayının başına denk geliyor. O zaman mı daha geniş katılımlı hükümeti kuracaksınız?

Ahmed el-Şara: Bir ay sonra, evet, doğru.

The Economist: Güvenlik konusuna gelelim. Öncelikli meselelerden biri olduğunu belirttiniz. İki gün önce yapılan toplantıda birçok fraksiyonun lideri vardı, ancak hepsi size katılmayı kabul etmiş değil. Silahlı ve etkili insanları size bağlı çalışmaya nasıl ikna edeceksiniz? Onları nasıl kontrol edeceksiniz?

Ahmed el-Şara: Öncelikle, son konferansta tüm fraksiyonlar mevcuttu ve son iki ay içinde onlarla birçok görüşme yaptım. Hepsi orduya katılmayı ve onun bir parçası olmayı kabul etti. Bu yüzden devletin kontrolü dışında silah bulundurulacağını sanmıyorum. Eğer böyle bir durum olursa, bu yasa dışı kabul edilecek ve bu silahları devletin kontrolü dışında tutanlara karşı gerekli önlemler alınacaktır. Gelecekte bir devlet inşa etmek istiyorsanız, silahları kontrol eden, tek bir askeri yapı altında birleşmiş bir yasa olmadan bunu başaramazsınız.

The Economist: Peki ya kuzeydoğu? Kürt bölgesi? SDF ile yapılan görüşmeler durma noktasına geldi. Kürtlerin talep ettiği federal sisteme izin verecek misiniz, yoksa daha fazla şiddet, hatta bir iç savaş riski mi var?

Ahmed el-Şara: Öncelikle, federal sistemin Suriye’de halk tarafından kabul gören bir model olmadığını belirtmek isterim. Gelecekte Suriye’nin çıkarına olacağını da düşünmüyorum çünkü toplumumuz federasyon pratiğine alışkın değil. İnsanlar, federasyon adı altında tam bağımsızlığa yönelme eğiliminde olabilir.

Diğer yandan, bölgedeki Arap çoğunluğu, SDF yönetimini benimsemiyor. Kuzeydoğu bölgesinde Türkiye ile uzun süredir çatışma içinde olan bazı yabancı gruplar da bulunuyor. Biz, Suriye’nin komşu ülkelere zarar vermeyeceğine dair tüm taraflara güvence verdik ve bu taahhüdümüzü sürdürüyoruz. Özellikle Türkiye, PKK’nın Suriye’nin kuzeydoğusunda bulunmasından büyük endişe duyuyor ve bölgeye tam kapsamlı bir askeri harekât düzenlemeye hazırlanıyordu. Ancak, müzakerelere zaman tanınması için onlardan beklemelerini istedik. Ayrıca, bölgedeki Arap topluluklarından da SDF yönetiminin sona erdirilmesi ve bölgenin Suriye devletine bağlanması yönünde güçlü bir talep var.

SDF, federal bir sistem talep ettiğini resmen açıklamadı çünkü bunun şu an Suriye’de gerçekleşmesinin mümkün olmadığını biliyorlar. Aksine, devlete katılmaya ve askeri güçlerini devletin yapısına entegre etmeye hazır olduklarını açıkladılar. Ancak, şu an tartışılan detaylar var. İlkesel olarak bir anlaşmaya vardık, ancak teknik konular üzerinde hâlâ müzakereler devam ediyor. Bu anlaşmaya varmak için daha fazla zamana ihtiyacımız var.

The Economist: Yani bir anlaşmaya varılacağını mı düşünüyorsunuz? Şu an yalnızca detayları mı netleştiriyorsunuz?

Ahmed el-Şara: O kadar iyimser bir tablo çizmeyeyim. Müzakerelere giriyoruz ve meseleleri barışçıl yollarla, herhangi bir zarar meydana gelmeden çözmeyi umuyoruz.

The Economist: IŞİD tehdidinden bahsedelim. Suriye’nin farklı şehirlerinde, hatta Şam’da bile IŞİD militanlarının bulunduğuna dair çeşitli raporlar duydum. Size yönelik tehditleri ne kadar büyük?

Ahmed el-Şara: IŞİD’in büyüklüğü, sayı olarak varlığı ve yayılımı konusunda büyük bir abartı söz konusu. Güvenlik güçlerinin bu meseleyi büyük bir titizlikle takip ettiğini düşünüyorum. Son iki ay içinde, ülke içinde fitne ve kaos yaratmayı amaçlayan birçok saldırı girişimini engellediler. IŞİD’in büyük bir güç olarak varlık göstermesi ihtimali düşük. Sadece bazı küçük güvenlik hücreleri olabilir.

The Economist: Trump yönetiminin dış yardımları durdurduğunu görüyorum. Anladığım kadarıyla, kuzeydeki kamplarda insani yardım dağıtımı da durdu. Bunun sonuçları ne olacak?

Ahmed el-Şara: Şu an Suriye’de birbirine bağlı birçok mesele var. Güvenlik istikrarı, ülke içinde yerinden edilmiş kişilere (IDP) ve mültecilere bir çözüm bulunmasıyla yakından ilişkili. Öte yandan, mülteciler ve yerinden edilmiş kişilerin durumu, ülkede sağlıklı bir yatırım ortamı oluşturulmasıyla bağlantılı. Eğer Suriye’de yatırım olmazsa, ekonomik kalkınma da olmayacak. Ekonomik kalkınma olmadan ise insanlar yeniden kaos ortamına sürüklenecek. Tüm bu konular birbiriyle iç içe geçmiş durumda.

Bence en büyük risk, Amerikan yönetiminin Suriye’ye yönelik yaptırımları hâlâ sürdürmesi. Oysa bu yaptırımlara sebep olan olaylar artık sona erdi. Suriye’ye uygulanan her türlü kısıtlama, önceki rejimin elinde yeterince acı çeken Suriye halkını cezalandırmaktan başka bir anlam taşımıyor.

The Economist: Ekonomiden bahsedelim, çünkü oldukça zor bir durumda. Acilen finansal desteğe ihtiyacınız var. Katar Emiri burada sizinle görüştü. Şimdi Suudi Arabistan’a gidiyorsunuz. Körfez ülkelerinden mali destek alacak mısınız? Ve bu destek ekonominizi istikrara kavuşturmak için yeterli olacak mı?

Ahmed el-Şara: Suriye’nin yardımlarla ayakta kalmasını değil, kendi ekonomisini inşa etmesini sağlamaya çalışıyorum. Suriye, yatırım açısından büyük bir fırsata sahip ve bu ülkeler, egemen varlık fonları aracılığıyla Suriye’de geniş çaplı yatırımlar yapabilir. Burada onlar için birçok fırsat var. Suudi Arabistan ve Katar, Suriye’yi çok seven ülkeler ve en başından itibaren Suriyelilere destek olmak için hızla harekete geçtiler. Onlarla, altyapıyı inşa edecek ve istihdam yaratacak büyük yatırım projeleri gerçekleştirilmesini görüşüyoruz. Aynı zamanda, gerçekleştirecekleri projelerden elde edecekleri yatırım getirisi sayesinde onlar da bu süreçten fayda sağlayacaklar.

The Economist: Dediğiniz gibi, özellikle ABD’nin mali yaptırımlarının kaldırılması sizin için çok önemli. Trump yönetimiyle bu konuda görüştünüz mü? Yakın zamanda yaptırımların kaldırılacağına inanıyor musunuz?

Ahmed el-Şara: Trump yönetimi yeni göreve başladı ve henüz bir iletişim sağlanmadı. Ancak önümüzdeki günlerde Amerika Birleşik Devletleri ile diplomatik ilişkileri yeniden kurmayı hedefliyoruz. Eğer bu gerçekleşirse, yaptırımların devam etmesine yönelik itirazımızı sunacağız. Başkan Trump’ın bölgede barış sağlamak istediğine inanıyorum ve yaptırımların kaldırılması onun için öncelikli bir konu olacaktır. Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye halkının acılarının devam etmesinde hiçbir çıkarı yoktur.

The Economist: Amerika ile diplomatik ilişkileri yeniden kurmak istiyorsunuz, ancak şu anda HTŞ, Birleşmiş Milletler tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılıyor. Amerika ile ilişkileri yeniden başlatmadan önce bu sınıflandırmanın kaldırılması gerekecek mi?

Ahmed el-Şara: Birçok olay zamanla gerçekliği değiştirebilir. Son gerçekleştirilen konferansta, HTŞ de dahil olmak üzere tüm fraksiyonların feshedilmesini öngören bir madde yer aldı. Belki de sadece askeri üniformaları gördünüz.

Bu nedenle, Suriye devriminin tüm fraksiyonlarının, HTŞ de dahil olmak üzere, feshedilmesi yönünde bir karar alındı. Bu durumda, söz konusu sınıflandırma artık anlamsız hale gelmiştir.

Bugün benim statüm Suriye Cumhurbaşkanıdır, HTŞ’nin değil. Dolayısıyla ilişkiler Suriye ile Amerika arasında olmalıdır, HTŞ ile Amerika arasında değil.

The Economist: Trump yönetiminin Suriye’deki askerlerini çekmek istediğine dair bazı haberler var. Bunu memnuniyetle karşılar mısınız?

Ahmed el-Şara: Yeni Suriye devleti ışığında, yasadışı herhangi bir askeri varlığın devam etmemesi gerektiğine inanıyorum. Egemen bir devlette askeri varlık ancak belirli bir anlaşma çerçevesinde mümkün olabilir ve Amerika Birleşik Devletleri ile aramızda böyle bir anlaşma bulunmamaktadır.

Şu anda Rus askeri varlığını da yeniden değerlendiriyoruz ve onlarla bir anlaşmaya varabiliriz ya da varamayabiliriz. Ancak her durumda, herhangi bir askeri varlığın ev sahibi devletin onayıyla olması gerekir.

The Economist: Peki ya İsrailliler? Güvenlik tampon bölgesinin dışına çıktılar. Bu yasadışı bir varlık mı? Geri çekilmeleri gerekiyor mu?

Ahmed el-Şara: Elbette geri çekilmeleri gerekiyor.

1974 yılında Suriye ve İsrail arasında Birleşmiş Milletler aracılığıyla bir anlaşma yapıldı. Biz, Şam’daki ilk günümüzde Birleşmiş Milletler’e bu anlaşmaya bağlı olduğumuzu bildirdik ve tampon bölgeye BM Barış Gücü’nü (UNDOF) kabul etmeye hazır olduğumuzu ilettik. UNDOF ile doğrudan temas kurduk ve bölgeye girmeye hazır olduklarını ifade ettiler. Ancak İsrail güçleri, en son ilerledikleri noktalardan geri çekilmelidir ki UNDOF tampon bölgeye giriş yapabilsin.

Bizim yapacaklarımıza gelince, uluslararası baskı bizim yanımızda. Şam’ı ziyaret eden veya etmeyen tüm ülkeler, İsrail güçlerinin ilerleyişini kınadı. Bu ilerleyişin yanlış olduğu konusunda neredeyse oybirliğiyle uluslararası bir mutabakat var.

The Economist: Bay Trump büyük fikirleri olan bir lider. Bugün çıkan haberlere göre, Gazze’deki Filistinlileri Suriye’ye yerleştirmek istiyor. Burasının “çok fazla boş alana sahip bir yer” olduğunu söylüyor. Bunu kabul eder misiniz?

Ahmed el-Şara: Her halk, kendi ülkesinde kalma hakkına sahiptir. İnsanlar neden yerlerinden edilmelidir? Zorla göç ettirme, hukuk tarafından da reddedilen büyük bir suçtur. Ayrıca, Suriye daha yeni savaştan çıktı ve büyük yükler taşıyor. Ülkenin toparlanması için uzun yıllar gerekecek. Bu nedenle, halihazırda var olan sorunların üzerine yeni sorunlar eklenmemelidir.

The Economist: Orta Doğu’da geniş çaplı bir barış anlaşmasına yönelik ilerleme kaydedilirse, İsrail ile ilişkileri normalleştirmeyi hayal edebilir misiniz?

Ahmed el-Şara: Aslında biz tüm taraflarla barış içinde olmak istiyoruz. Ancak İsrail meselesi bölgede büyük bir hassasiyet taşıyor, özellikle de geçmişte yaşanan büyük savaşlar ve İsrail’in 1967’den bu yana Suriye’ye ait olan Golan Tepeleri’ni işgal etmesi nedeniyle. Şam’a sadece iki ay önce girdik ve önümüzde birçok öncelikli konu var. Bu nedenle, şu anda böyle bir konuyu tartışmak için çok erken. Bu, geniş bir kamuoyu desteği gerektiren bir mesele. Aynı zamanda, üzerinde konuşulabilmesi için birçok yasal prosedür ve düzenleme gerekiyor. Açıkçası, bu konuyu henüz gündemimize almadık.

Sonuç olarak:

Yeni Cumhurbaşkanı Şara’nın açıklamalarından belli oluyor ki, HTŞ gibi bir grubun El Kaide geçmişi olmasına rağmen ideolojiler hızlıca yön değiştirebiliyor. Özellikle şeriat uygulanıp uygulanmayacağının Allah’a göre değil, “uzmanların kararına” bağlı olması, akıllarda soru işaretleri de bırakıyor. 

Ne zamandan beri Allah’ın kanunları insanların karar verdiği bir seçenek haline geldi? 

Kendinize politik alanda örnek aldığınız biri var mı, sorusuna verilen cevap bunların hepsini gözler önüne seriyor: “Diğer ülkelerin tecrübelerinden faydalanmayı amaçlıyoruz.”

(Çeviri: dailyislamist)

Bir Cevap Yazın